BASIN D21 GÜNDEM

Trump 11 milyon göçmeni sınır dışı etmek için orduyu görevlendirecek

BASIN D21 GÜNDEM

Kılıçlarını kaldıran teğmenlere ordudan ihraç tehdidi

D21 DÜNYA

Trump’ın ‘kızıl tehdidi’

D21 Türkiye Yerel Haber

Sivas Gürün’de Trafik Kazası: 2 Yaralı, 1’i Durumu Ağır

D21 EĞiTiM GÜNCEL SAĞLIK

LGS Örnek Sorular

D21 EĞiTiM GÜNCEL SAĞLIK

Yenidoğan Çetesi Hakkında Meclis Önergesi Verildi

D21 DÜNYA

Biden yönetimi giderayak savaşı tırmandırırken

D21 GÜNCEL

Van’da çobanların üzerine kaya parçaları düştü: 1 ölü

D21 GÜNCEL

Kuyumcuya silahlı saldırı: 28 mermi isabet etti

D21 GÜNCEL

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan G20’de diplomasi trafiği

D21 GÜNCEL

Son dakika deprem mi oldu? Az önce deprem nerede oldu? İstanbul, Ankara, İzmir ve il il AFAD son depremler 19 Kasım 2024

D21 DiYARBAKIR YEREL HABER

Bağlar’da inşaat konteynerlerinde yangın çıktı

D21 DiYARBAKIR YEREL HABER

Diyarbakır Barosu’ndan Narin Güran ve Yenidoğan Çetesi davalarına destek

D21 DÜNYA

ABD Başkanı Biden, Meksika Devlet Başkanı Sheinbaum ile görüştü

D21 MAGAZİN

Merve Akıncı – Cem Seyis… EVLENDİLER!

D21 GÜNCEL

Oduncular: “Odun satışları gün geçtikçe azalıyor”

D21 GÜNCEL

Esra Erol’da kayıp Fatih Aydın için şok itiraflar! Esra Erol sinirlerine hakim olamadı

D21 Türkiye Yerel Haber

Sabah nefesi sizi utanıyor mu? Belki de nedeni düşündüğünüzden daha derin

D21 Türkiye Yerel Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Zirvesi’nde Gazze’nin Durumuna Dikkat Çekti

D21 Türkiye Yerel Haber

Samsun’da yarın hava nasıl olacak? 19 Kasım Salı

Diyar21 News – Bediüzzaman Said Nursi rahmet ve minnetle anılıyor

Bediüzzaman Said Nursi rahmet ve minnetle anılıyor

​Yazdığı Risalelerle insanların hidayetine vesile olan Kur’an ve İslam hizmetkarı Bediüzzaman Said Nursi, vefatı yıl dönümünde rahmet ve minnetle yad ediliyor

Bediüzzaman Said Nursi 1878’de Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde, yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının adı Mirza, annesinin adı ise Nuriye’dir. Küçük yaşından itibaren ilme merak salan Said, ilk eğitimini, tahsilde olan ağabeyi Abdullah’ın izne geldiği zamanlarda, ondan aldı.

Henüz çok küçükken eşya ve hadiseleri inceden inceye sorgulamaya başlayan Said, dokuz yaşından itibaren çıktığı ilim yolculuğunda birçok ilim merkezlerine uğradı ama hiçbir yerde uzun süreli kalmadı.

 

İcazetini aldığı Doğubeyazıt’tan ayrılan Said, genç yaşına rağmen klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip olmuştu.

Bediüzzaman Said Nursi rahmet ve minnetle anılıyor
Bediüzzaman Said Nursi rahmet ve minnetle anılıyor

Keskin zekâsı ve güçlü hafızası

Said, Doğu’daki birçok ilim merkezlerine giderek, o dönemin medrese âlimleri arasında gelenek hâlinde olan ilmî münazaralara katıldı. Keskin zekâsı ve güçlü hafızasının yardımıyla, katıldığı bütün münazaralardan başarıyla çıktı. Doğu’daki meşhur âlimlere rüştünü fiilen ispatlamış olan Said’in genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürdü. Anlaşılması en zor konuları bile hemen kavraması, okuduğu ve incelediği kitapları bir kere okumakla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın âlimleri ona “Bediüzzaman (zamanın eşsizi)” unvanını verdiler.

Şirvan, Siirt, Bitlis ve Tillo’dan sonra 1894’te Mardin’e geçen Nursi, burada bir yandan ilmi münazaralara devam ederken, diğer taraftan da Şehide Camii’nde ders vermeye başladı. Hürriyet, meşrutiyet kavramlarını ve bu kavramlar etrafında İstanbul’da başlayan fikri ve siyasi mücadeleleri ilk kez burada duyan Nursi, birçok sosyal faaliyetin de içinde yer aldı. Siyasetle ilgilenmeye de ilk defa Mardin’de başlayan Bediüzzaman, tartışmalarda fikrini açıklamaktan geri durmuyordu. Bulunduğu topluluklarda tartışmalara neden olan Said Nursî’yi, Mardin Mutasarrıfı, bir tedbir olarak il hudutları dışına çıkarmak zorunda kaldı.

Keskin zekâsı ve güçlü hafızası
Keskin zekâsı ve güçlü hafızası

“Din ilimlerine olduğu kadar fen ilimlerine de vakıftı”

Bitlis’e giden Bediüzzaman’ın ilmî vukufiyeti ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşa’nın dikkatini çekti. Ömer Paşa Bediüzzaman’a vilâyet konağında kalarak çalışmalarını devam ettirebilmesi için bir oda tahsis etti. Doğu ve Batı klasikleriyle beraber, fen bilimlerine ait kitapları da içinde bulunduran konağın büyük kütüphanesi, Bediüzzaman’ın fen bilimlerine ait en son bilgilere ulaşması için bir zemin oluşturdu. Bitlis vilâyet konağında geçirdiği iki yıl süresince, din ilimlerine olduğu kadar fen ilimlerine de vakıf oldu.

İki yıl kadar Bitlis’te kalan Bediüzzaman, şehrin ileri gelenlerinin, özellikle de Van Valisi Hasan Paşa’nın daveti üzerine Van’a gitti. Henüz yirmi yaşlarında olan Nursi bu tarihten itibaren yaklaşık on, on iki sene kadar Van’da ikamet etti. Said, devlet erkanının sohbet meclislerine sık sık katıldığı, aşiretler arası anlaşmazlıkları çözmede rol aldığı ve talebelere ders verdiği bilinmektedir.

Bediüzzaman’daki cevher ve kabiliyeti ilk keşfeden devlet adamlarından biri olan Van Valisi Tahir Paşa, 1913’te vefat edinceye kadar, ona her türlü imkanı sağlamayı ihmal etmedi.

İslam dünyası ve Osmanlıyı ilgilendiren meseleleri yakından takip ederdi

Molla Said, Tahir Paşa’nın kütüphanesinden ve makamına gelen gazete ve dergilerden son derece istifade etti. Bir yandan tarih, coğrafya, matematik, fizik, kimya, astronomi ve felsefe alanında yazılmış kitapları okurken; diğer yandan da İslam dünyasını ve Osmanlıyı yakından ilgilendiren meseleleri ve gelişmeleri ilgiyle takip etmeye başladı.

Bediüzzaman Bitlis’te iken ezberine aldığı kırk kitaba ek olarak Van’da elli kitabı daha hıfzına aldı. Bu kitaplar içerik olarak tek tip değildi; din ilimleri, fen ilimleri, felsefe, tarih, edebiyat alanındaki meşhur eserlerdi. Bu doksan kitabın ezberini, özellikle gece vakitlerinde üç ayda bir hafızasında tekrar ederdi.

Bediüzzaman Van’da bulunduğu sürece, daha ziyade “Molla Said-i Meşhur” unvanı ile tanınıyordu.

Bediüzzaman’ın Van hayatı, İslam aleminin geri kalma nedenleri ve bu durumdan nasıl kurtulabileceği konusuna odaklaştığı görülmektedir. Nihai noktada vardığı sonuç; bütün problemlerin cehaletten, ihtilaftan kaynaklandığını ve bunun için de eğitim alanında önemli ve yeni adımların atılması gerektiğiydi.

Bu anlamda ilk adımı yine Van’da attı. Van’da kaldığı sürede eğitim metodunu tamamen kendisinin hazırladığı bir medrese kurdu.

Molla Said’in esas hedefi, fen ve din ilimlerinin bir arada uygulanacağı bir üniversiteyi Doğu Anadolu’da kurmaktı. Bu üniversiteye, Kahire’deki Ezher Üniversitesi’nden hareketle “Medresetü’z-Zehra” ismini verdi. Van, Bitlis ve Diyarbakır üçgeninde gerçekleştirmeyi hedeflediği bu proje ile sadece cehalet ve geri kalmışlıkla mücadele etmekle kalınmayıp, muhtemel siyasi ve sosyal problemlere de bir çözüm bulunacağına inanıyordu.

“Kur’an’ın sönmez bir güneş hükmünde olduğunu, dünyaya ispat edeceğim”

İngiliz Meclisi Mebusan’ında Müstemlekat Nazırı elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek söylediği bir nutukta: “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız.” demişti.

Bediüzzaman, bu haber üzerine; “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevi bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim.” dedi ve harekete geçti.

İstanbul’a ilk seyahat

Bediüzzaman, bu azim ve istekle birlikte “Medresetü’z-Zehra” projesi için resmi makamların yardımını temin etmek üzere Kasım 1907′ de, henüz otuz yaşlarında iken İstanbul’a geldi.

Bediüzzaman, Fatih’teki Şekerci Hanı’nda bir otel odasına yerleştikten sonra, odasının kapısına şu levhayı astı: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz.” Bununla tüm dikkatleri üzerine çekti.

Bediüzzaman, (Mayıs 1908) eğitim reformları hakkındaki fikirlerini içeren dilekçesini Saray’a sundu. Bu dilekçesi bir gazetede yayımlandıktan sonra tüm okların hedefi oldu.

Akıl hastanesine sevk edilen Bediüzzaman, aklıyla doktorları da hayrete düşürdü. Doktorların olumlu raporunun ardından saray paşaları ilk tedbir olarak Bediüzzaman’ı hemen bir hapishaneye naklettirirler ve orada da başlarına bela olmaması karşılığında rüşvet teklif ederler; ancak bir netice elde edemezler. Bediüzzaman, zulmen atıldığı bu ilk hapishanede çok kalmaz ve Meşrutiyet’in kabulünden sonra ilan edilen siyasi af kapsamında hürriyetine kavuşur.

Şam’da hutbe verdi

1910 tarihine gelindiğinde, Bediüzzaman seyahatin yönünü güneye çevirerek, Hakkâri, Bitlis, Muş, Urfa, Kilis, Diyarbakır’a uğrayarak Şam’a geçti. Şam’a gelmesindeki önemli gayesi, buradan Mısır’a geçerek El Ezher Üniversitesinin, eğitim sistemini yerinde görüp incelemekti. Ancak, Şam’da çok sayıda Ezher mezunu âlimlerin olması, Üniversite hakkında onlardan yeteri kadar bilgi alması ve bir an önce İstanbul’a gitme gereği, Mısır’a geçmesine engel oldu.

Şam’da iken, âlimlerin ısrarı üzerine Şam Emevi Camii’nde bir hutbe verdi. Yüzden fazla âlimin hazır olduğu, on bin kişiye hitaben verilen bu hutbenin konusu; İslam dünyasının içinde bulunduğu olumsuz durumun nedenleri ve bundan kurtulmanın çareleriydi. Bu hutbe daha sonra “Hutbe-i Şamiye” adı ile kitaplaştırılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı ve esaret

1914 yılı yaklaşırken, Bediüzzaman talebelerine sık sık, büyük bir felaketin gelmekte olduğunu hissettiğini söyler. Ve medresesini adeta bir kışlaya çevirmek üzere bolca mavzer tüfekleri aldırır. Sık sık talebelerine silah eğitimi de veren Said Nursi, kısa bir sürede, uzaktaki bir yumurtayı nişan alıp vuracak duruma getirir onları.

Birinci Dünya Savaşı’nın ilan edilmesi ile birlikte, Said Nursi, yeğeni ve talebesi Molla Habib ile beraber, hemen gönüllü alay vaizi yazılarak Erzurum cephesine gönderildiler. Kısa bir süre sonra Başkomutan Enver Paşa tarafından milis alayı komutanı unvanı ile resmi olarak görevlendirilir. Talebelerinin büyük çoğunluğu şehit düşen, Gönüllü Alay Komutanı Said Nursi, savaş sırasında büyük başarılara imza atar ve iki sene sonra, Mart 1916’da Bitlis’te Ruslara esir düşer.

Bitlis’in Rusların eline geçmesi ile birlikte esir düşen Nursi, Tiflis’te tedavi edildikten sonra Kosturma’daki esir kampına götürülür. İki buçuk sene kadar burada esir kalan Nursi, Rusya’daki rejim kargaşasından da istifade ederek firar eder.

Leningrat’tan Almanya’ya, oradan da Petersburg üzerinden Varşova’ya gelir. Viyana’yı da gördükten sonra, Sofya üzerinden trenle 1918 Haziran’ında İstanbul’a ulaşır.

Bediüzzaman’ın İstanbul’a gelişi zamanın gazetelerinde şu ifadelerle duyurulur:

Kürdistan ulemasından olup, talebeleriyle birlikte Kafkas cephesinde muharebeye iştirak eylemiş ve Ruslara esir düşmüş olan Bediüzzaman Said Kürdi Efendi, ahiren şehrimize muvasalat eylemiştir.

Bediüzzaman Ankara’da Meclis’te: Namazın önemini vekillere anlatır

Bediüzzaman’ın kahramanlıklarını Ankara’dan takip eden yeni Meclis ve Ankara hükümeti onu takdirle karşılamışlar ve ardından da Mustafa Kemal başta olmak üzere bir grup milletvekilinin isteği doğrultusunda kendisine telgraflar çekilerek Ankara’ya davet etmişlerdir.

Bediüzzaman gelen bu ısrarlı davetler üzerine, “Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum, siper arkasında mücadele etmek hoşuma gitmiyor” diyerek olumsuz cevaplar vermişse de davetlerin devam etmesi ve eski dostu Tahsin Paşa’nın şiddetli ısrarı üzerine 1922’de Ankara’ya gelmiştir.

9 Kasım 1922 Perşembe günü TBMM’de Bediüzzaman için kapsamlı bir karşılama merasimi yapılır ve verilen bir önerge üzerine de kürsüde gaziler için kısa bir tebrik konuşması yapar ve ardından da dua eder.

Bir taraftan Meclis çalışmalarına katılan Bediüzzaman diğer taraftan da milletvekilleri ile özellikle dini konularda münazaralarda bulunur. Kısa sürede milletvekillerinin ve meclisin ahvaline vakıf olan Bediüzzaman, özellikle mebusların namaza karşı ilgisizliği dikkatini çeker ve bunun üzerine bir beyanname kaleme alarak vekillere dağıtır.

Bu beyanname hemen tesirini göstermiş ve altmış milletvekili daha namaza başladığı için, küçük olan mescit daha büyük bir yere taşınmıştır.

Mustafa Kemal’le tartışması: “Paşa Paşa! İmandan sonra en yüksek hakikat namazdır”

Kazım Karabekir Paşa, Bediüzzaman’ın milletvekillerine dağıttığı bu beyannameyi Mustafa Kemal’e okur. Kısa bir süre sonra da 50-60 kadar milletvekilinin de bulunduğu bir ortamda Mustafa Kemal ile Said Nursi arasında bir tartışma yaşanır.

Mustafa Kemal, kızgınlığını ifade eden bir ses tonu ile “Biz senin yüksek fikirlerinden faydalanmak için buraya çağırdık, sen ise gelip, namaza dair şeyler yazarak aramıza ihtilaf soktun” der. Bunun üzerine Bediüzzaman hiddete gelir ve iki parmağını Mustafa Kemal’e uzatarak, yüksek bir ses tonu ile şöyle cevap verir:

“Paşa Paşa! İmandan sonra en yüksek hakikat namazdır, namaz kılmayan haindir, hainin hükmü ise merduttur.”

Bediüzzaman’ın bu cevabı üzerine, bazı milletvekilleri kendisi için endişeye kapılırlar. Ancak beklediklerinin tam aksine olarak, Mustafa Kemal, kızgınlığını bastırmış bir ses tonu ile sözüne açıklama getirmeye çalışarak, geri adım atar.

Sürgün hayatı başlıyor

Bedizüzzaman,1925’teki Şeyh Said kıyamında dahli olmamasına rağmen hükümet, onu da inzivada bulunduğu Erek dağından alarak sürgüne gönderdi. Bir iki sene sonra, kendisi ile birlikte sürgüne gönderilenler serbest bırakılıp memleketlerine dönmelerine rağmen, Said Nursi 1960’ta vefatına kadar serbest bırakılmayarak, sürgün, hapishane, esaret, tarassut hayatı yaşadı.

1926 yılının şiddetli bir kış mevsimine rastlayan ramazan ayında, kızaklara bindirilerek, Trabzon’a, oradan deniz yolu ile İstanbul’a götürülen Said Nursi burada yirmi gün kadar sürecek bir sorgulamaya tabi tutuldu.

Bu arada Anadolu’daki Şeyh Said Kıyamını soruşturan özel mahkeme de tahkikatını bitirmiş, Bediüzzaman Said Nursi’nin, Şeyh Said kıyamı ile hiçbir ilgisinin olmadığı sonucuna varmıştır. Buna rağmen Ankara’dan gelen bir emir üzerine Bediüzzaman’ın Burdur’da zorunlu ikamete tabi tutulması emrediliyordu.

Bunun üzerine İstanbul’dan İzmir’e, oradan Antalya’ya ve nihayet oradan da kara yolu ile 1926 yılının Mayıs ayında Burdur’a getirildi.

Bedizüzzaman, Isparta, Barla ve Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Emirdağ ve Afyon’daki sürgün ve zindan hayatı boyunca bir çok çileler çeker ancak yazdığı risalelerle bu yıllarını büyük bir verimle geçirir.

Urfa ve vefatı

Ramazan ayı geldiğinde Bediüzzaman ağır hastaydı. Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu. Said Nursî yanındaki talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini söyledi. Arabası hazırlandı ve seksen iki yaşındaki Bediüzzaman, ağır hasta hâliyle arabanın arka koltuğunda yola çıktı. 20 Mart’ta yağmurlu bir havada yaşanan bu yolculuk, onun son yolculuğuydu.

21 Mart günü Urfa’ya ulaştığında talebeleri kendisine Halilürrahman Dergâhını göstermek istediler. Ama o yürüyemeyecek kadar rahatsızdı. Onu şehrin en iyi oteli olan İpek Palas Oteli’ne yerleştirdiler. Bu arada otele gelen polisler, derhal Isparta’ya dönmesi emrini tebliğ ettiler. Bunu duyan halk otelin önüne toplandı. Polis ısrarla Bediüzzaman ve yanındaki talebelerinin Urfa’dan ayrılmasını istiyordu. Bu baskı sürerken Bediüzzaman 23 Mart 1960 günü 27 numaralı odada, sabaha karşı vefat etti.

Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen, hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman, arkasında miras olarak altı bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur talebesini bırakmıştı.

Büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Bediüzzaman’ın naaşı Halilürrahman Dergâhı’nda kendisine ayrılan yere defnedildi.

27 Mayıs 1960’taki askeri darbenin ardından Millî Birlik Komitesi hükümeti Bediüzzaman’ın kabrinin nakledilmesine karar verdi. Komite, cebren ve hileyle 12 Temmuz 1960 gecesi Bediüzzaman’ın Urfa’daki mezarını kırdırarak açtırdı. Bediüzzaman’ın naaşını, askerî bir uçağa koyarak Afyon askerî havaalanına indirtti. Kara yolu ile yapılan uzun bir yolculuktan sonra, yerini kardeşi Abdülmecid Nursî’nin de bilmediği bir mezara defnettirdi. Hayatta iken onun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da onu rahat bırakmamışlardı. Aradan geçen 64 yıla ve tüm çağrılara rağmen Bediüzzaman’ın naaşının nerede olduğu bilinmemektedir.

Kaynak: Guneydoguguncel

Diyar21Haber

Kandilli son depremler listesi için TIKLAYIN

AFAD son depremler listesi için TIKLAYIN

DEPREM iLE iLGiLi HABERLER - TIKLA ve OKU

Leietaker- og utleierspenninger eskalerer i…

Leietaker- og utleierspenninger eskalerer i Alanya: overraskende krav I Alanya…

  Kasım 10, 2024

Nordmann bosatt i Alanya funnet…

Nordmann bosatt i Alanya funnet død i sitt hjem En…

  Kasım 4, 2024

En safarisjåfør som ikke blir…

En safarisjåfør som ikke blir lei av Alanya Mens safarisjåføren…

  Kasım 4, 2024

Forferdelig ulykke i Alanya: Kvinne…

Forferdelig ulykke i Alanya: Kvinne dør mens hun prøver å…

  Kasım 2, 2024

Alanya opplever sin verste sesong:…

Verste sesong: Handelsmenn vil slutte i jobben! Det eneste håpet…

  Ekim 10, 2024

Gendarmeri-sjåfører i Alanya tilga ikke

Gendarmeri-sjåfører i Alanya tilga ikke I søknaden utført av gendarmeriet…

  Eylül 20, 2024

Upassende bilde på Alanya Ulaş-stranden

Upassende bilde på Alanya Ulaş-stranden En hendelse som fant sted…

  Eylül 20, 2024

2 turister på den veltet…

2 tyske turister på den veltet motorsykkel ble skadet I…

  Eylül 5, 2024