KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -14-

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -14-

Şeyh Halil Çoxreşî, Seyyid Sibğatullah’a giderek tövbe edişini şöyle anlatır: “Benim ilk şeyhim Bitlis’te idi. Seyyid Sibğatullah meşhur olunca, aleyhinde çok konuşuldu, münkirleri çoğaldı. Benim şeyhim de denemek için beni Seyyid Sibğatullah’a gönderdi. Fakat ondaki istikameti görünce hemen tövbe edip kendisine bağlandım. Tarikata girip vird aldım. Tarikata girdiğimin üçüncü günü Gavs beni huzuruna çağırdı ve Nakşibendî tarikatında ‘cehrî zikir yasaktır, sadât buna razı olmaz’ uyarısında bulundu”.

Hilafet almadan önce tüm kardeşleri ile beraber Çoxreş’te yaşayan Şeyh Halil, Şeyhinin emri ile ailesinin yaşadığı Çoxreş’ten Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Kızılca köyüne yerleşmiş ve orada medrese ve dergâh kurmuştur. 1897 yılında vefat etmiş ve aynı köyde defnedilmiştir.

Seyda Şeyh Es’ad Çoxreşî

Seyda Molla İbrahîm Çoxreşî’nin kardeşi ve halifesidir. Serhat diyarında çok meşhurdu. Çoxreş Medresesi’ni başarılı bir şekilde idare eden bu âlim, kendi zamanında oluşturulan bir fetva komisyonuna başkanlık ediyordu. Üstad Said Nursî ile samimi sohbet ve görüşmeleri olmuştur. Aynı zamanda şair olan Seyda Şeyh Es’ad’dan çok sayıda şiir kalmıştır.

ZOKAYD MEDRESESİ

Zokayd Medresesi, Siirt’in Kurtalan ilçesine bağlı Zokayd/Kayabağlar beldesinde 1880-1883 yılları arasında Molla Halil Siirdî’nin (ö.1843) torunu olan Şeyh Abdulkahhar (ö.1906) tarafından kurulmuştur. Kurucularının tasavvuf erbabı olmaları itibariyle, Zokayd Medresesi tekkeye bağlı bir medrese olarak kabul edilir. Şeyh Abdulkahhar, bölgenin önemli Şeyhlerinden biri olan Şeyh Abdurrahman Taxî’nin (ö.1886) emri üzerine, irşad amacıyla Siirt’e bağlı Halenze/Bağtepe köyünden Zokayd köyüne yerleşir. Şeyh Abdulkahhar burada bir taraftan irşad çalışmalarını yaparken öte yandan caminin bitişiğinde bir medrese inşa ederek ders vermeye devam eder. Kısa zamanda bu medrese teşkilatlanıp önemli âlimlerin yetiştiği bir yer olur. Zokayd Medresesi’ne hem köyden hem de civar bölgelerden talebeler, ilim tahsil etmek için gelirler. Zamanla talebe sayısı artan Zokayd Medresesi bölgenin en gözde medreseleri arasına girer.

Şeyh Abdulkahhar’ın ardından kendisinden icazet alan Şeyh Mahmud Zokaydî (ö.1945), babası gibi bir yandan irşad faaliyetlerini yürütürken öte yandan medresede müderrislik yapmış; özellikle Tevhid-i Tedrisat Kanunu öncesinde ve sonrasında ders vererek birçok âlimin yetişmesine vesile olmuştur. Nitekim sadece Zokayd köyünden olan talebelerden onlarca kişi, bu medresede okuyup icazet almışlardır. Ayrıca civar köylerden ve diğer Şark diyarlarından gelen birçok âlim de burada yetişmiştir.

Zokayd Medresesi, Şeyh Mahmud Zokaydî zamanında gerek medreselerin legal olduğu dönemde, gerekse faaliyetlerinin hükümet tarafından yasaklandığı dönemde faaliyetine devam etmiştir. Özellikle medreselere baskının arttığı dönemlerde, gizli olarak bodrumlarda ve evlerde ders verilmeye devam edilmiştir. Baskının azaldığı veya kalktığı dönemlerde ise kalabalık hoca ve öğrencilerle tedrisata devam eden Zokayd Medresesi, yöredeki en gözde medrese olma özelliğini her dönem korumuştur. Bu medresede ders veren müderrisler, dönemin en seçkin âlimlerinden oluşmuşlardır. Bu medreseye okumak için gelen birçok öğrenci, çoğu zaman kapasitenin dolmasından ötürü böyle bir imkândan yararlanamamıştır. Bu sıkıntının bir nebze de olsa önüne geçmek için Zokaydli talebeler, medresede okuyup kendi evlerinde ikamet etmek zorunda kalmışlardır.

Şeyh Mahmûd Zokaydî, babası Şeyh Abdülkkahâr’ın vefatı sonrasında bu medresede baş müderrislik görevini yürütmüş ve pek çok talebe yetiştirmiştir. Tevhid-i tedrisat kanunun kabulü ile medreselerin büyük çoğunluğu baskılara direnemeyerek kapanmıştır. Zokayd medresesi, tüm baskılara rağmen gizli mekânlarda tedrîsât faaliyetlerini sürdüren çok sınırlı sayıdaki medreselerden biridir. Şeyh Mahmûd Zokaydî, zor şartlar altında tedrisat faaliyetlerini sürdürmekle kalmamış, aynı zamanda doğu âlimlerini de bu geleneği sürdürmeleri için cesaretlendirmiştir. Aynı zamanda bir tekke hizmeti de veren Zokayd Medresesi’ndeki eğitim ve irşad hizmetleri Şeyh Mahmûd Zokaydî’nin ardından Şeyh Cüneyd ve diğer oğulları ve torunları tarafından verilmiştir. Bu bağlamda Şeyh Mahmud’un çocuklarından Şeyh Haydar (ö.1967), Şeyh Cüneyd (ö.1967), Şeyh Fudayl (ö.1992) ile talebelerinden; Molla Nasreddin (ö.1935), Molla Ali (ö.?), Molla Muhammed (ö.1975) ve Molla Emin (ö.1972) bu medresede hem Şeyh Mahmud hayatta iken hem de vefatından sonra, ders veren kişiler olmuşlardır. Şeyh Mahmûd’un ilmi ile meşhur olan oğlu Şeyh Cüneyd, babasından sonra medresedeki birçok talebeyi yetiştirmiş ve icazetlerini vermiştir. Bu kuşağın ardından oğlu Şeyh Fudayl yıllarca medresede birçok talebe yetiştirmiştir. Yine Şeyh Mahmud’un torunlarından Şeyh Mazhar (ö.1980) ve Molla Zeki (ö.2003) bu medresede ders vermişlerdir. Ayrıca Molla Bedreddin Seven (ö.2006), Şeyh Selim Sevgili, Molla Abdülmecit Seven (ö.2007), Molla Muhammed Evcil (ö.1994) bu medresede ders veren diğer müderrisler olmuştur. Zokayd Medresesi’nde yüzlerce talebe okumuş ve birçoğu buradan mezun olmuştur. Medrese son otuz yıla kadar, yetmiş civarında talebe ile faaliyetlerine devam etmiştir. Medreselerin sıkıntı çektiği son yıllarda ise sayı azalmıştır. Ciddi bir eğitimin görüldüğü bu medresede, sabahın erken saatlerinden itibaren dersler verilmeye başlanır ve genellikle ikindiden önce dersler biter. Talebelerin sabah vakitlerinde olduğu kadar zihinlerinin açık olmadığı gerekçesi ile ikindi vaktinden sonra ders verilmez. Buradaki müderrislerin fazla olması, bir taraftan zenginlik sağlarken öte yandan okutulan derslerin de erken bitmesini sağlıyordu. Şimdi o medresenin devamı sayılan ve ilim şeceresi Şeyh Mahmud Zokaydî ve Şeyh Abdulkahhar’a ve onlardan da Molla Halil es-Siirdî’ye dayanan tedrisat, Molla Sibgatullah (Sevgili) tarafından devam ettirilmektedir.

Şeyh Abdülkahhar Zokaydî (ö. 1324/1906)

Şeyh Abdülkahhar Zokaydî, hicri 10 Muharrem 1260 tarihinde (Miladi 31Ocak 1844) Siirt’in Eruh ilçesinin Tanze köyünde dünyaya gelir. Şeyh Abdulkahhar, Molla Mahmûd’un oğludur. Molla Mahmûd ise meşhur Molla Halil es-Siirdî‟nin küçük oğludur. İlmi tahsiline dedesi Molla Halil Siirdî’nin medresesinde Molla Ömer’in yanında başlayıp yine burada bitiren Şeyh Abdulkahhar, ilim icazetini hocası Molla Ömer’den alır. Şeyh Abdulkahhar, babasının tek oğlu olması nedeniyle gerek amcaları ve gerekse kendisinden yaş itibarı ile büyük olan amca çocukları ilim tahsiline büyük bir ehemmiyet verirler. Şeyh Abdulkahhar, gayet zeki ve akıllı bir çocuk olarak başladığı ilim tahsilini en iyi şekilde bitirir. Daha sonra kendisi de yine bu medresede ders vermeye başlar. Şeyh Abdulkahhar, medresede ders verdiği yıllarda Nakşibendî Şeyhi olan Seyyit Sıbgatullah el-Arvasî’nin namı her tarafa duyulmuştur. Şeyh Abdulkahhar ve tüm Molla Halil es-Siirdî ailesinin mensupları, dedeleri Kadirî tarikatının meşhur Şeyhi olan Şeyh Ahmed Raşidî’nin halifesi olması münasebetiyle tasavvufa uzak olmadıkları gibi içine de girmemişlerdi. Şeyh Abdulkahhar, Molla Halid el-Orekî arasında geçen bir konuşmadan etkilenerek kendisi de tarikata girer. Şeyh Abdulkahhar önce Şeyh Muhammed el-Fersafî’nin yanında tarikata girer. Daha sonra tarakki edemediğini düşünerek başka bir mürşid arar. Norşin’e giderek Nakşibendî tarikatına mensup Şeyh Abdurrahman Taxî’ye intisap eder. Norşin’de uzun zamanlar üstadının hizmetinde bulunmutur. Uzun bir seyrü sülükten sonra, üstadından hilafet icazetini alır ve kendisine irşad için izin verilir.

Üstadı kendisini önce Bağtepe köyüne gitmesini ister. Birkaç yıl sonra ise Zokayd köyüne gidip yerleşmesini ister. Ayrıca Şirvan ve Botan taraflarına irşat için gitmesini söyler. Şeyh Abdulkahhar Botan mıntıkasında irşat yaptığı sırada on yedi köy toplu olarak kendisine intisap eder. Şeyh Abdulkahhar tasavvuf hizmetini Botan’dan Şirvan’a, Kozluk’tan Sason’a ve Garzan’dan Bitlis’e kadar geniş bir alana yayar. En önemli irşat faaliyeti tüm halkı Êzîdî olan yüz haneli Batran köyünün Müslüman olmasına vesile olmasıdır. Şeyh Abdulkahhar bu köye gittiğinde yaşlı bir adam olan Mirza eski dininde kalmakta ısrar edince, Şeyh Abdulkahhar kendisini sırtına alarak Müslüman oluncaya kadar indirmeyeceğini söylemiştir. Bu samimiyet karşısında kendisi de İslam dinini seçer. Bundan sonra Mirza, Mirza Muhammed adını alır.84 Zokayd’e gelen Şeyh Abdulkahhar burada insanlara İslamiyet’i anlatır. Kendilerine baskı yapan yerel ve zalim otoritelere engel olur. İnsanlar da kendisini çok sevip kendisine intisap ederler. Yaptığı ilmi ve irşat faaliyetleri sonucunda halkın İslami bir yaşam tarzını benimsemesine vesile olur.85 Şeyh Abdulkahhar, Zokayd’te medrese açıp ilmin yayılması için müderrislik yapmış ve birçok âlimin yetişmesi sağlamıştır. Medresede okutulan birçok eseri el yazması eseri, dedesi Molla Halil Siirdî‟nin telif ettiği eserlerin çoğunu el yazması ile yazdı. Yine dünya‟nın meşhur âlimlerinden Şeyh Ahmedê Xanî‟nin Nûbehar adlı meşhur eserina haşiyeleler yazdı. Şeyh Abdurrahman Taxî‟nin mektuplarını el yazması ile yazıp kitap haline getirdi. Bunların dışında birçok müellifin teliflerini el yazması ile yazıp özellikle anlaşılması zor olan yerleri hâşiye ile açıklığa kavuşturarak vefatından sonra da ilim talebelerine yardımcı oldu.

Ömrünü ilim, irşat ile geçiren Şeyh Abdulkahhar, Hicri 26 Safer 1324 (Miladi 21 Nisan 1906) tarihinde 63 yaşında iken vefat etti. Zokayd Kabristanına defnedildi.

Şeyh Mahmûd Zokaydî (ö.1945)

Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyetin kuruluş yılları arasında yaşayan Şeyh Mahmûd ez-Zokaydî, doğuda yetişen önemli bir âlim ve mutasavvıftır. 1877’de Siirt’in Halenze/Bağtepe köyünde doğmuştur. Babası Şeyh Abdülkahhâr (ö. 1324/1906), annesi ise Salihâ hanımdır (ö. 1343/1925). İyi bir âlim ve mutasavvıf olan babası, önceleri Siirt’te ikamet etmiş daha sonra Halenze/Bağtepe, ardından da bugün Siirt’in Kurtalan ilçesine bağlı Zokayd/Kayabağlar beldesine yerleşerek burada büyük bir medrese inşa etmiştir. Zokaydî’nin üçüncü göbekten dedesi, doğunun yetiştirdiği en büyük Osmanlı müelliflerinden ve aynı zamanda doğu medrese geleneğinin de mimarlarından olan Molla Halîl Is’irdî’dir (ö. 1259/1843).

Medrese tahsiline Zokayd medresesinde babasının yanında başlayan Şeyh Mahmûd Zokaydî, Siirt’te amcazadesi Molla Hasan’dan  (ö. 1313/1895) da bir süre ders aldı. Tahsilini babasının yanında tamamlayıp ilmi icâzetini alan Şeyh Mahmûd, Zokayd Medresesinde ders vermeye başladı. Şeyh Mahmûd Zokaydî, bir yandan tedrisât faaliyetlerini sürdürürken bir yandan da bölge halkı için fetva mercii görevini üslenmiştir. Zokaydî, ayrıca bölgede aşiret ve ağalık sistemlerinin hâkim olduğu feodal yapının halka yaptığı zulüm ve haksızlıklara karşı da mücadele etmiştir. Atatürk, kurtuluş savaşı hazırlık evresinde tertip ettiği kongreler için Şeyh Mahmûd Zokaydî ile yazışmış ve kendisinden destek talebinde bulunmuştur. Atatürk’ün bu amaçla gönderdiği mektuplardan biri “Nutuk”ta yayımlanmıştır.

Şeyh Mahmûd Zokaydî, talebeleri ve maiyetindeki yöre halkıyla birlikte kurtuluş savaşında Ruslara karşı savaşarak büyük kahramanlıklar göstermiştir. Varlıklı bir kişi olan Zokaydî, Birinci Dünya Savaşı sırasında vuku bulan genel kıtlık ile 1940’lı yıllarda bölgede yaşanan kıtlık dönemlerinde tüm maddi imkânlarını seferber etmiş, kendisi de ihtiyaç sahiplerinin her birine düşen günlük azık miktarıyla yetinmiştir. Zokaydî, ayrıca Türk Teyyâre Cemiyeti’ne yaptığı maddi katkılardan dolayı devlet tarafından cemiyeti sembolize eden altın nişan ile ödüllendirilmiştir.

Şeyh Mahmûd, Kurtuluş savaşı sonrasında Tevhid-i Tedrisat, şapka, tekke ve zaviyelerin kapatılması vb. kanun ve inkılaplar sonrasında büyük sıkıntılara maruz kalmıştır. Hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen Şeyh Said ayaklanması sonrasında çıkarılan Şark Islahat Fermanı ile hakkında sürgün kararı çıkarılmıştır. Bir yıl Antalya merkez, iki yıl da Korkuteli ilçesinde sürgün hayatı yaşayan Zokaydî, bu süre zarfında hatıralarını yazıya geçirmiştir. Zokaydî, bu hatıralarında uzun ve çileli sürgün yolculuğu boyunca karşılaştığı zorlukları, gördüğü yerlerin doğal yapısı ile sosyolojik ve tarihi dokusu hakkındaki tespitlerine yer vermiştir. Zokaydî, ayrıca tanışıp dostluk kurduğu şahıslardan da bahsetmiştir. Şeyh Mahmûd Zokaydî, masum insanları sürgüne yollamanın yanlış bir politika olduğunu başvekil İsmet Paşa, harp kumandanı Fevzi Paşa ve dâhiliye nâzırı Cemil Paşaya bildirir ancak bu konuda olumsuz yanıt alır. Aynı şekilde sürgünde bulunduğu dönemlerde Ankara hükümetine masumiyetini bildiren bir dilekçe yazar, ancak bu konuda, “Mâsum ve ğayr-ı mâsum birdir. Emir la yeteğayyer ve lâ yetezelzeldir. Makâm-ı Âliyeyi tasdi’ etmeyiniz” (Masum olanla olmayan birdir. Verilen emir değişmez ve feragat edilmezdir. Yüksek makamlarımızı rahatsız etmeyiniz) şeklinde olumsuz yanıt alır. Defalarca tutuklanarak idam ile yargılanan Şeyh Mahmûd hakkında hiçbir suç tespit edilemediğinden her defasında serbest bırakılmıştır. Şeyh Mahmûd, h. 22 Rebiyülevvel 1364/m. 5 Nisan 1945 yılında Zokayd/Kayabağlar’da vefat etmiş ve bu beldede defnedilmiştir.

Şeyh Muhammed Asım Oxînî’nin Kaleminden Şeyh Mahmud Zokaydî

Şeyh Mahmûd Zokaydî’nin Hazret’e Bağlanması

Şeyh Muhammed Alaeddîn şunları söyler: “Norşîn’de Hazret’in yanında iken Şeyh Mahmûd Zokaydî de Norşîn’e geldi. O sıralarda ben Divan’ın suffesinde, öbür salikler de Divan’ın içinde yatıyorlardı. Uyumak için yatağımı serdiğim sırada Şeyh Mahmûd’u gördüm ve onunla konuştum. Konuşmama yakınlık duydu ve yanıma geldi. Kendisine, ‘buraya geliş nedenin nedir?’ diye sordum, Şeyh Ahmed Taşkesanî’ye bağlanıp onun yanında amel etmek niyetiyle buradan geçtiğini söyledi. Hazret’e ilişkin güçlü konuşmamı ve duru bildiklerimi onunla konuşarak Hazret’in herkesten daha yüksek bir derecede olduğunu, ne de olsa Üstad-ı Azam’ın (Şeyh Abdurrahman Taxî’nin) oğlu olduğunu, ona bağlanmasını söyledim. Bu ona da cazip geldi ve tavrında yumuşama oldu. Muhtemelen Hazret de Allah’ın kendisine ilham etmesiyle bu konuştuklarımızdan haberdar olmuş ki, sabahleyin bana, “dün gece Şeyh Mahmûd ile konuştun mu?” diye sordu ve ben de aramızda geçenlerin hepsini anlattım. Bunun üzerine bana, “mümkünse onu buraya yönlendir” dedi. Şeyh Mahmûd neticede kabul etti ve Taşkesanî’nin yanına gitmekten vazgeçti.

Şeyh Mahmûd Zokaydî’nin Şeyh Muhammed Alaeddîn’den Sonra İkinci Büyük Âlim Oluşu

Şeyh Mahmûd, ilim derecesi bakımından Şeyh Muhammed Alaeddîn’den sonra ikinci olan büyük bir âlimdi. Menkıbe ve mertebe olarak anlatmaya gücümüzün yetmediği bir zirveye ulaşmış; hatta kendisi bu konuda şunları söylemiştir:

“Ata binerek Demirci’den Bitlis’e giderken, atın yere basan her toynağından ‘Allah” (C.C.) sesini duyuyordum. Bu halden aldığım zevkten olacak ki, kendimi birden Bitlis’e varmış gördüm. Bu hal, Hazret’in (k.s.) bendeki tasarruf gücünden kaynaklanıyordu”.

Garzan memleketinde büyük bir kitleyi irşad eden Şeyh Mahmûd, apaçık bir fetih gerçekleştirmiş, çocuklarına ve birçok insana ilim öğretmiş, ne biliyorsa onu her kese öğretmiş ve hem âlimler hem de diğer insanlar ondan çok istifade etmişlerdir. İsimlerini ve sayılarını bilemediğimiz kadar çok sayıda eser ve risaleleri olan Şeyh Mahmûd’un hepsi de faziletli birer âlim olan ve zahirî medrese ilimlerinde icazetli oldukları gibi çoğu Nakşibendî Tarikatında da mezun/halife olan şu altı oğlu olmuştur:

-Şeyh Haydar

-Şeyh Cüneyd

-Şeyh Masum

-Şeyh Selahaddîn

-Şeyh Fudayl

-Şeyh Yahya

Şeyh Cüneyd Zokaydî (ö. 1963)

Şeyh Mahmûd’un oğlu olan Şeyh Cüneyd, miladî 1911 yılında Zokayd köyünde dünyaya gelmiştir. Kuran-ı Kerim’i okuduktan sonra Zokayd Medresesi’nde ilim tahsil etmeye başlamış ve Şeyh Mahmud Zokaydî’nin talebesi Molla Ali’den belli bir süre ders almıştır. Daha sonra uzun bir müddet babasının yanındaki tahsilinden sonra kendisinden ilim icazetini almıştır.

İcazet aldıktan sonra Zokayd Medresesi’nde ders veren Şeyh Cüneyd, ilmi derinliği ve araştırmacı kişiliği ile tüm bölgede meşhur olur. Şeyh Mahmûd Zokaydî’nin en âlim oğlu olan Şeyh Cüneyd, dedesi Molla Halil Siirdî’nin ve babası Şeyh Mahmûd’un eserlerinin çoğunu elyazması olarak yazarak bu eserlerin kaybolmasını önlemiştir. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Şeyh Cüneyd, medresede okutulan akli ve nakli tüm kitapların üzerine talikâtlar yazarak kendisinden sonraki müderrislerin işini kolaylaştırmıştır.

Şeyh Cüneyd, Zokayd Medresesi’nde birçok talebeye ders vererek onları yetiştirmiş ve ilmin geniş bir alana yayılmasını sağlamıştır. Kendilerine ilim icazeti verdiği talebeleri şunlardır:

Şeyh Fudayl                                       (Kardeşi)

Şeyh Mazhar                                     (Abisinin oğlu)

Şeyh Selim                                         (Kardeşinin oğlu)

Seyyid Ömer                                     (Tosunbağlı)

Molla Musa                                       (Vanlı)

Molla Sadık                                        (Beykentli)

Molla Hüseyin                                  (Gulpikli)

Molla Ali                                              (Aynili)

Şeyh Cüneyd’in yanında uzun süre ders alıp icazet almayanlar da şunlardır:

Şeyh Selahaddîn                              (Kardeşi)

Şeyh Yahya                                        (Kardeşi)

Molla Zeki                                          (Abisinin oğlu)

Molla Behcet Özerdem                 (Azadesi)

M. Halil Gönenç                               (Eski müftülerden)

Molla Feyyaz                                     (Eski Malatya müftüsü)

Molla Haydar Hatipoğlu (Eski Siirt müftüsü)

M. Said Ergin                                     (Eski Silvan müftüsü)

Molla Tayfur                                      (Diyarbakır)

Seyyid Ahmed                                  (Melefli)

Molla Muhammed                         (Arınclı)

Şeyh Hasip Eren

Molla Mahfuz

Molla Havî                                          (Bu zat benim de medrese hocamdır/Kadri)

Tasavvufî yönü de olan Şeyh Cüneyd, ilk olarak babası Şeyh Mahmûd’un yanında amel etmeye başlamış, babasını vefat edince Oxînli Şeyh Alaeddîn’in (ö.1949) yanında ameline devam etmiştir. Onun da vefat etmesi üzerine, 1951 yılında Suriye’de ikamet eden Şeyh Mahmûd Karakoyi’nin yanında iki yıl daha amel ederek kendisinden iznini almıştır.

Şeyh Cüneyd, kendi döneminin önde gelen âlimleri ve mutasavvıfları arasında olmasının yanı sıra güzel hat yeteneği ile de temayüz etmiştir. Nitekim o, dördüncü kuşaktan dedesi Molla Halil ile babası Şeyh Mahmûd’un eserlerinin çoğunu istinsah etmiştir. Ayrıca medresede okutulan eserlere de pek çok haşiye yazarak müderrislerin işini kolaylaştırmıştır.

Şeyh Cüneyd, 11 Haziran 1963 tarihinde 53 yaşında iken Zokayd’de vefat etmiş ve babasının yanında defnedilmiştir. Vefatı üzerine kardeşi Şeyh Selahaddîn ve yeğeni Şeyh Mazhar birer mersiye yazarak hüzünlerini dile getirmişlerdir

Prof. Kadri YILDIRIM  KÜRT MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ ESERİNDE ALINMIŞTIR.

Kaynak: Guneydoguguncel.Com​Read More

Diyar21Haber
Kandilli son depremler listesi için TIKLAYIN
AFAD son depremler listesi için TIKLAYIN
DEPREM iLE iLGiLi HABERLER

CANLI SKOR

a