“Etik Kurallara ve Medyanın Tarafsızlığına Bakan Yok!”

“Etik Kurallara ve Medyanın Tarafsızlığına Bakan Yok!”

Basın Konseyi tarafından ‘Etik Gazetecilik Projesi’ kapsamında düzenlenen “İfade Özgürlüğü ve Gazetecilere Yönelik Ayrımcılıkla Mücadele Eğitimi” Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Kültür ve Sosyal Tesisleri’nde düzenlendi.

2 gün devam eden seminerde gazetecilere yönelik ihlaller ve ayrımcılık türleri ele alınarak, örnek vakalar üzerinden çözüm yolları tartışıldı. Hukuki savunuculuk, raporlama mekanizmaları ve destek ağları hakkında katılımcılarla bilgilendirildi. Seminerde ayrıca STK’lar, gazeteciler ve diğer paydaşlar arasında işbirliği yöntemleri tartışıldı. Özellikle katılımcıların kendi basın çalışmaları sırasında karşılaştıkları spesifik olaylar da ele alındı. Basın emekçilerinin tüm imkansızlıklara rağmen haber peşinde koşarken karşılaştıkları çeşitli engeller hakkında birebir gözlemleri ve yaşanmışlıklarından yola çıkarak karşılıklı görüş alışverişinde bulunuldu.

Seminerin açış konuşmasını ÇGC Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Esendemir yaptı. Türkiye’nin zor şartlardan geçtiği bu dönemde; Basın Konseyi’nin “İfade Özgürlüğü ve Gazetecilere Yönelik Ayrımcılıkla Mücadele Eğitimi” seminerini önemsediğini belirterek, katılımcılara başarılar diledi.

Ardından İzmir Gazeteciler Cemiyeti önceki dönem Başkanı Misket Dikmen söz aldı. Dikmen; gazetecilerin uyması gereken etik kurallar hakkında kısa bir bilgilendirme yaptı. Dikmen’in ardından gazeteci Murat Ağırel söz aldı.

AĞIREL, “TEK GAYEMİZ KAMUNUN HABER ALMA HAKKI”

Murat Ağırel kısa bir özgeçmiş açıkladıktan sonra, “2007 yılından bu yana hem sahadayım hem de gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Yapmaya çalışıyorum diyorum ama ne yazık ki ülkemizde öyle bir duruma geldi ki gazetecilerin gözaltına alındığı, haksız-hukuksuz şekilde yargılamalara tabi kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Bugünkü toplantının ana tema konusu Etik Gazetecilikse; bunu çok farklı şekilde konuşmamız gerekiyor. Yeni gelecek nesillere de çok iyi şekilde anlatmamız gerekiyor. Nihayetinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyorum. Bir çok meslektaşım da bilir; Cumhuriyet Gazetesi bir okuldur. Cumhuriyet’in hafızasını taşıyan, Cumhuriyetin reflekslerine sahip bir gazetedir. Dönem dönem farklı evrelerden geçmiştir. İçerisinde bir takım mücadeleler de olmuştur ama Cumhuriyet Gazetesi bir çınardır. Dolayısıyla gazetecilerin tıkandığı noktalarda etik konusu çok ciddi şekilde ele alınıp konuşulması gereklidir.

Bizler haber yaparken bir çok zorluklarla karşılaşıyoruz. Çok yakın zamanda hakkımızda bir çok davalar açıldı, açılacak da. 100’den fazla tarafı olduğum, tanığı ve sanığı olduğum 180 tane dava var hakkımda…  Kaç tane soruşturma açıldığını da bilmiyorum. Tek gayemiz kamunun haber alma hakkıdır. Çünkü yaptığımız işten eminimiz. Tek gayemiz kamunun haber alma hakkıdır. Bunu yaparken de; etik kuralların dışına çıkmadan, riayet ederek yapmaya çalışıyoruz. Ama günümüzde ne yazık ki; buna uyulmadığını, meslektaşlarımızın, ki; bir çoğuna da meslektaşımız demeye utandığım insanların, bu mesleğin adını kirleterek, kendisine gazeteci sıfatını takarak, televizyonlarda veya basında yer aldığı dönemdeyken, tekrar altını çiziyorum, etik kuralların hiçe sayıldığı bir dönem yaşıyoruz.

Gözaltına alınan insanın veyahut da yargılanan insanın masumiyet karinesinin yok edildiği, gazetecinin aslında bir partinin ideoloğu gibi davrandığı, siyasi ideolojilerin angajmanı içerisinde taraflı ve yanlı davrandığı bir dönem yaşıyoruz. Böylesi bir dönemin içerisinde topluma en net bilgiyi verme görevimiz var. Bunu yaparken de çeşitli zorluklarla karşılaşıyoruz” dedi.

Gazeteci olarak görevimiz; belgelere ulaşmak, doğrulatmak, karşı tarafa söz hakkı vermek, cevap hakkının kutsallığına tabi kalarak o kişilerin de cevap hakkını kullandırarak, toplumu en doğru bilgi ile bilgilendirmek.  Etik kurallar içerisinde kalarak yaptık bunları” dedi.

“MEDYANIN ETİĞİNE TARAFSIZLIĞINA BAKAN YOK”

Ağırel yaptığı haberlerden ve sonrası gelişmelerden de örnekler verdikten sonra, “Gazetecilik gerçekten zor. Ama biz bu zorluğu da göğüsleyeceğiz. Bizim yolumuzu aydınlatan insanlar bu mesleği yapabilmek için can verdiler.

Ne yazık ki; dijitalleşen mesleğimizle birlikte bir takım zorluklar da var. Sizler yerel medyada elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz ama maddi zorluklarla karşılaşıyorsunuz. Eğer mevcut erk’in yanında değilseniz, sizi bir şekilde sessiz bırakarak, iş yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Ya bendensin ya da değilsin.  Medyanın etiğine ya da tarafsızlığına bakan yok. Herkes gerçeğin yanında ama kendi hakkındaki gerçeğin yanında değil.“Etik Kurallara ve Medyanın Tarafsızlığına Bakan Yok!”

Etik kurallara uymamız gerekiyor ama etik kurallara uymamamız için de etik dışı işlemler yapılıyor, Etik dışı işlemlerin en başında da hukuki yaptırımlar geliyor.

Basın özgürlüğü anayasayla güvence altına alınmıştır ama sadece şeklen alınmıştır. Basın özgür değildir. Basın baskı altındadır. Çeşitli suçlamalarla, uydurulmuş suçlamalarla gazetecilerin yarın cezaevine alınmayacağının garantisi yok.

Sosyal medyanın gücü çok büyük. Mesleğimizde de bu yadsınamaz gerçek. Teknolojiyle uyumlanan mesleğimiz ne yazık ki biraz daha geride durmak zorunda kalıyor. Çünkü bilgi çok hızlı akıyor. Evine gazete alıp gazete okuyan insan sayısı yok denecek kadar azaldı. Ne yazık ki herkes bütün bilgileri haberleri sosyal medyadan alıyor. Gazetelerin dijital platformlarından alıyor. Ne yazık ki bu durum meslektaşlarımız arasında hızlı haber verme yarışına dönüşüyor. İlk haberi ben verim yarışına dönüştü ama. İlk haberi verirken doğru haberi verme ilkesini unuttuk. Doğru haber doğrulatılmadan, karşı tarafın görüşü alınmadan mesleki 5n1k kurallarına uyulmadan servis edilen haberlerle ne yazık ki bir çok kişi yanlış haberleri okuyarak bundan yanlış bilgi sahibi oluyor. Haberin olduğu gibi çıplaklığıyla doğru olarak verilmesinden ziyade, ‘en çok okunan, en çok tıklanan, en çok paylaşılacak, en çok like alınacak haber ve tanınmış gazeteci olmak’ arzusu öne çıkıyor. Bu görülebilir bir şeydir ve tabidir. Bunu istemek en doğal haklarıdır da. Bunu yaparken; mesleğin etik kurallarına haiz olmadan yaptıkları için de en büyük zararı kendilerine verdiklerinin farkında değiller. Bu tür toplantılar bunun için çok önemli.

Mesleğimizi daha yalın daha sade ve toplumun en güvenilir kurumu haline getirmeye çalışırken, bir tarafta ise ne yazık ki; artık çamura bulanmış, bataklığa bulanmış pespaye insanların yer aldığı meslek erbaplarının yer aldığı bir bölümle mücadele etmek zorunda kalıyoruz” diye konuştu.

PROF.DR.ÖZDEMİR, “MEDYA TEMİZ DİL KULLANMALI”

‘Ayrımcılığa karşı dersler’ başlığı altında söz alan Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.İlker Özdemir; ayrımcılık, ırkçılık, nefret suçu, nefret söylemi, milliyetçilik. Cinsiyetçilik ve homofobi konularında Medyaya düşen rol hakkında açıklamalarda bulundu. Prof.Dr.Özdemir; Ayrımcılık, Irkçılık, Nefret Suçu ve Söylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, medyanın bu konuda çok temiz bir dil kullanması noktasında dikkatli olması gerektiğini dile getirdi.

Gruplararası eşitsizliğin sürdüğü günümüzde bazı grupların diğerlerine oranla daha baskın, hakim ve güçlü olduğuna değinen Özdemir, “Bu baskın gruplar; azınlık, madun, alt konumlu olarak adlandırılabilecek zayıf grupları damgalayıp, tanımlayabilir, etiketlendirebilir.

Damgalamayla birlikte baskın grup madun gruplarla ilgili kalıp yargılar üretir. Kalıp yargıların bir kısmı doğruluk payı taşıyabilir. Ancak kalıp yargılar bir grubun tüm üyelerini aynılaştırır. İnsanları bireysel niteliklerinden soyutlayarak damgalanmış bir grubun üyesi haline getirir. Bu da bir çok alanda ayrımcılığa neden olur…

Baskın grupların kaynaklar üzerindeki hakimiyetini ve konumlarını meşrulaştıran bir çok örnek mevcut. Cinsiyetçilik; erkeği ve kadını bir hiyerarşi içinde belirli rollerle tanımlar.

Ayrımcı yargılar ders kitapları, medya, gündelik oyunlar, öyküler vb. aracılığıyla sürekli yeniden üretilir.

Etnik köken ve cinsel yönelim gibi yasaklanan temellerde bir kişiye veya gruba yönelik, aleyhte sonuç doğuran ve hukuken haklı kılınmayan herhangi bir fark gözetme ayrımcılıktır.

Ayrımcı nitelikte taciz, bir başkasına yönelik ayrımcılık yapılması talimatı, engellilik veya din veya inanç gibi  temellerde herhangi bir kişinin ya da kuruluşun, bir hükmün, ölçütün veya uygulamanın beraberinde getirdiği dezavantajların ortadan kaldırılması için uygun tedbirlerin alınmaması da ayrımcılıktır.

Karşılaştırılabilir durumda olan kişiler arasında makul ve nesnel bir nedene dayanmaksızın farklı muamele de ayrımcılıktır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne göre ayrımcılık;

(Ayırma, dışlama, kısıtlama veya ırk, renk, cinsiyet, dil, din, ulusal yada toplumsal köken, mülkiyet, doğum, siyasi ve diğer görüşlere dayalı olarak gerçekleştirilen, bütün hak ve özgürlüklerin  herkes tarafından tanınmasını ve kullanılmasını engelleyecek, sınırlandıracak ayrımlardır) “Özdemir; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin politikacıların hoşgörüsüzlüğü alevlendirecek bir dil kullanmama sorumluluğu olduğunu belirttiğini söyleyerek, “Gazeteci başkalarının yaptığı açıklamaları bildirebilir ancak gazetecinin kendisinin böyle bir dil kullanması kabul edilemez. Haberlerde hiçbir şekilde kışkırtıcı veya ayrımcı bir dil kullanılmamalıdır. Saldırgan görüşleri aktarmada görevlerine bağlı kalmayı sürdürürken zararı en aza indirebilecek seçenekler bulmalıdır. Takipçilerine büyük resmi anlamalarını sağlayacak bilgi vermelidir. Nefret suçu içeren ifadelerin veya diğer malzemelerin kullanılmasına ancak haber değeri olduğuna hükmedildiğinde, bir meseleye veya olaya ışık tuttuğunda, kamusal yarar sözkonusu olduğunda izin verilebilir” dedi.

TOPLUMSAL AYRIMCILIK VE KUTUPLAŞMAYA HAYIR

Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr İlker Özdemir, Konuşmasında gazeteciliğin etik ilkeleri, bağımsız haberciliğin önemi ve toplumsal kutuplaşmada medyanın rolü gibi konular üzerinde durdu. Ayrımcılığa ayrı bir parantez açtı.

Etkinlikte, gazetecilerin doğru, tarafsız ve kamu yararını gözeten habercilik anlayışını benimsemesi gerektiği vurguladı.

Prof. Dr. İlker Özdemir, cinsiyet, etnik köken, din veya sosyoekonomik durum gibi faktörlere dayalı ayrımcı dilin, toplumsal eşitsizlikleri pekiştirdiği ve kamuoyunda kutuplaşmayı dizginledigini kaydetti.

Gazetecilerin sürekli izlendiğini dile getirdi.

-AYRIMCILIĞA HER YERDE MUHALİFİZ

Prof. Dr. İlker Özdemir, her yerde ayrımcılığa maruz kalındığını, hayatın her alanında ayrımcılık yaşandığını söyledi. Ülkede kadın sorunu değil, erkek sorununun varlığından bahsetti. Türkiye’de azınlığın sorun haline getirildigini belirtti. Ülkede eşit yurttaşlık hakkının kağıt üzerinde varolduğunu ancak bunun uygulanmadığını söyledi.

Ayrımcılığı kadınların değil erkeklerin yaptığını ifade eden Prof.Dr. Özdemir, dini temel üzerinden ayrımcılık yapıldığını dile getirdi.

Prof. Dr. Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü: “Azınlık gruplar kendilerine biçilen rolleri kabul ettikleri sürece sorun yok. Asıl sorun biçilen rolün kabullenmemesinden kaynaklanıyor. Siyaset toplumu taciz etmekte, yıldırmakta ve taciz etmektedir. Doğru bilgiye erişme hakkı kısıtlanıyor. Ama bizler işimizi hakkıyla yapacağız. Gazetecinin müstakil olması lazım. Gazetelerin de bir yayın politikası olması gerekir. Örneğin Adana’da Cumhuriyet öncesi yayımlanan Yeni Adana gibi”.

Günümüzde dijital yayıncılığı gazeteleri bitirme noktasına getireceğini anlatan Prof. Dr. Özdemir, böyle giderse önümüzdeki 10-20 yılda gazetelerin okunmayacağına dikkat çekti.

– DEVLET KORUNURKEN ADALET KAYBEDİLMEMELİ

Adana eski Baro Başkanı Avukat Necati Erdem, ayrımcılığın ceza olarak kabul edildiğini söyledi. Erdem, “Ayrımcılıkla mücadele alınganlıktan uzak. Basın eğitim kurumudur, halkı yönlendirir. Devlet korunurken, adaleti kaybetmemek gerekir. Adalet kaybolursa toplumu da kaybetmiş olursunuz” vurgusu yaptı.

Hakaretin kişiye özel değil, her yurttaşı kapsamasının önemine dikkat çekti. Avukat Erdem, basın yoluyla işlenen suçlar konusunda örnekler verdi.

-Türkiye’de hukuk değil kanunlar uygulanıyor-

Erdem, ” Hukukun anlamı hakların bütünlüğüdür. Algı veya toplum mühendisliği öyle yaygınlaştı ki akıl erdirmek mümkün değil.

Türkiye’de hukuk uygulanmıyor, kanunlar uygulanıyor. Onun için kamuoyunda ” Türkiye kanun devleti oldu” algısı giderek yaygınlaşıyor” diye konuştu.

Basın Konseyi 2. Başkanı Misket Dikmen 28 yıllık Basın Konseyi faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Özgür basın i un etkili mücadelenin devam ettiğini söyledi. Basın Konseyi’nin hak ihlali yapan gazetelere “uyarı” ve “ihtar” cezaları verdiğini anımsattı.

Avrupa Birliği Proje Direktörü M. Alişan Kuloğlu da Proje kapsamı hakkında teknik bilgiler verdi.

Eğitim programına katılan konuşmacı ve gazeteciler Seyhan Nehri kenarında toplu hatıra fotoğrafı çektirdi Adana’da 2 gün devam eden eğitim programı soru cevap şeklinde son buldu.

KİMLER KATILDI?

ÇGC Kültür ve Sosyal Tesisleri’nde gerçekleşen seminere; Türkiye Gazeteciler Federasyonu Federasyonu Başkanvekili ve Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (ÇGC) Başkanı Cafer Esendemir, İzmir Gazeteciler Cemiyeti önceki dönem Başkanı Misket Dikmen, Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kaya Tepe, Ceyhan Gazeteciler Derneği Onursal Başkan Şahin Özer, Seyhan Belediyesi Meclis Üyesi Tülin Berktaş, ÇGC Başkan Yardıımcıları A.Engin Kanber, Hüseyin Arat, Genel Sekreter Yasemin Atasoy, Mali Sekreter Süreyya Uri, çGC Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Akköse, Çetin Ulucan ile gazeteciler katıldı.

Kaynak: adanahabermerkezi.comRead More

Diyar21Haber
Kandilli son depremler listesi için TIKLAYIN
AFAD son depremler listesi için TIKLAYIN
DEPREM iLE iLGiLi HABERLER

CANLI SKOR

a