Hükümetin üç yıllık karnesi: İlerleme değil gerileme
YÜCEL ÖZDEMİR
2021’in Noel bayramı öncesinde kurulan hükümetin koalisyon sözleşmesinin başlığı “Daha fazla ilerleme cesareti” (Mehr Fortschritt wagen) idi. Alt başlığı da başlık kadar dikkat çekiciydi: “Özgürlük, Adalet ve Sürdürülebilirlik İttifakı” yazıyordu. Arada geçen üç yıl içinde Almanya pek çok alanda ilerleme yerine gerileme kaydedildi. Ekonomideki durgunluk, silahlanma, sosyal kesintiler ve göçmenlere yönelik kısıtlamalar döneme damgasını vurdu.
Eylül 2021’de 16 yıl boyunca Angela Merkel ve Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) liderliğinde kurulan hükümetler devri kapandığında, yerine SPD liderliğinde kurulan “trafik lambası” koalisyonu toplumda çok fazla olmasa da yeni bir umut yaratmıştı. SPD’nin seçim kampanyasının merkezine emeklilik, asgari ücret, yoksulluk gibi sosyal konuları koyması, küresel ısınma, çevre, silahlanma, insan hakları gibi konuları öne çıkaran Yeşiller’in uzun aradan sonra yeniden koalisyon ortağı olması, umutlanmanın başlıca nedenleriydi. Bütün bunlardan ötürü 2021’in Noel bayramı öncesinde kurulan hükümetin sözleşmesinin başlığı “Daha fazla ilerleme cesareti” (Mehr Fortschritt wagen) idi. Alt başlığı da başlık kadar dikkat çekiciydi: “Özgürlük, Adalet ve Sürdürülebilirlik İttifakı.”
Burada “Özgürlük” FDP’yi, “Adalet” SPD’yi, “Sürdürülebilirlik” Yeşilleri’i temsil ediyordu.
Ancak, kapitalist ülkelerin pek çoğunda olduğu gibi Almanya’da da beyaz kâğıda yazılanların çoğu lafta kaldı. Bireysel hak ve özgürlükler, terörle mücadele adı altında, özellikle Ağustos 2024’de Solingen’de gerçekleşen terör saldırısından sonra daha fazla masaya yatırılırken, ekonomik sosyal alanlarda “Adalet” adına atılan birkaç sembolik adımın dışında ilerleme sağlanamadı. Keza, çevre, küresel ısınma konularında da hükümet sözleşmesinde yer alanların çoğu yerine getirilmedi.
Mülteciler ve iltica hakkına yönelik birçok saldırı düzenlenirken göçmenler açısından tek olumlu adımın vatandaşlığa geçiş süresinin 8 yıldan 5 yıla düşürülmesi ve diğer taraftan çifte vatandaşlığa geçişlerin olanaklı hale getirilmesi oldu.
Koalisyon anlaşmasında, Vatandaşlık Parası’ndan (Bürgergeld) demiryollarına, dijitalleşmeden iklime kadar tüm alanlarda yapılması planlanan değişikler için mali kaynağın nereden geleceği ise belirsizdi.
2023 sonbaharında Federal Anayasa Mahkemesi’nin, koronavirüs fonlarının İklim ve Dönüşüm Fonu’na (KTF) aktarılmasını anayasaya aykırı bulması hesapları bozdu. Bunun üzerine FDP borç freninde ısrar ederken, SPD ve Yeşiller yeni projelerini hayata geçirmeleri sağlamak için borç freninin kaldırılmasını istiyordu. Bu FDP’yi diğer iki ortaktan ayıran başlıca konulardan biri oldu.
Anamuhalefetin itiraz ederek Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ve mahkemenin de bunu haklı görmesi, adeta bütün hesapların yeniden gözden geçirilmesine neden oldu. Bu kapsamda Scholz’un ek bütçe talebine Maliye Bakanı Lindner’in karşı çıkması iplerin kopmasına, koalisyonun dağılmasına neden oldu.
BİR “MİLAT” OLARAK ÖZEL FON VE BÜYÜK UZLAŞMA
Ortada yeteri kadar bütçe olmadığı halde, hükümet 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna savaşından üç gün sonra askeri harcamalar için 100 milyar euroluk özel fon ilan etti. 27 Şubat Pazar günü olağanüstü şekilde toplanan federal parlamento, 100 milyar euroluk özel fonu onayladı ve bu Başbakan Olaf Scholz tarafından “Zeitenwende” (Milat) olarak tanımlandı. Hiç şüphesiz bu “milat” tanımlaması sadece bir kararla orduya, dolayısıyla silah tekellerine 100 milyar euro vermekle sınırlı değildi. Genel olarak Alman sermayesinin, Ukrayna savaşıyla kapısı açılan yeni dönemde içeride ve dışarıda nasıl bir hat izleyeceği konusundaki ortak tutumu belirleniyordu. Bunun özünü dışarıda militarist, içeride sosyal kısıtlamaları dayatan politika oluşturuyor.
3 Haziran 2022’de meclise getirilen özel fon 593 milletvekilinin oyuyla kabul edilirken, 80 milletvekili karşı, 7 milletvekili de çekimser kalmıştı. Bu geniş mutabakat aynı zamanda yakın gelecekte Alman sermayesinin çıkarları için devam edecek gibi görünüyor. Bu koalisyon sadece Ukrayna ya da dış politikada değil, ekonomik, sosyal ve demokratik haklar, göç ve mülteciler konusunda da her fırsatta kendisini gösterdi ve göstermeye devam edecek.
„Frag den Staat“ adlı girişim koalisyonun vaatleri ve alınan kararları karşılaştırarak ortaya bir tablo çıkardı. Koalisyon sözleşmesinde yer alan 271 vaatten 65’i uygulanmış, 30’u kısmen uygulanmış, 92’si başlatılmış ve 84’ü ise ya başlatılmamış ya da ertelenmiş. Çalışma Bakanlığı yüzde 41’lik uygulamayla nispeten ‚çalışkan‘ bir performans sergilemiş.
DAHA SALDIRGAN BİR DÖNEM BAŞLAYACAK
Bugünkü verilerden yola çıktığımızda muhtemelen Friedrich Merz başkanlığında yeni bir koalisyon hükümeti kurulacak. Yeni hükümetin demokratik haklara, ekolojik politikalara, sosyal haklara karşı bir hükümet olacağı bugünden söylenebilir. Bu nedenle yeni hükümetin bir çok alanda eski hükümeti aratacağı da aşikar. Zira, borç freni konusunda eski hükümeti Anayasa Mahkemesi’ne şikayet eden Merz, borç frenini gerekçe göstererek sosyal haklarda kısıtlamalara başvuracak.
Sermayeye ucuz enerji sağlamak için kapatılan nükleer santrallerin bir kısmının açılması,
Almanya’da doğal gaz çıkarmak için girişimlerin başlatılması da seçenekler arasında.
Geçtiğimiz dönemin kısmen olumlu görünen yasal asgari ücretin bir miktar artırılması gibi tavizler ise önümüzdeki dönem pek görülmeyecek adımlar olacak.
Bu veriler bile hükümetin vaat ettiklerinin çoğunu yerine getirmediğini gösteriyor. Koalisyon anlaşmasının başlığı „Daha fazla ilerleme cesareti“ olsa da gelinen aşamada sermaye lehine izlenen politikalar ilerleme yerine pek çok alanda gerileme yaşandı. Bundan sonraki hükümetin gerek ekonomik alanda biriken sorunlar hem dünyanın içine girmiş olduğu sertleşme atmosferi hesaba katıldığında “sermayeye hizmette çok daha fazla cesaret ve daha sert politikalar” sloganıyla işbaşına geleceği görülüyor. Bu ise halkın büyük bölümü için çalışma ve yaşam koşullarının daha da zorlaşıp, var olan sorunlarının daha da artacağı bir dönemin başlayacağı anlamına geliyor.
SERMAYE DAHA KARARLI HÜKÜMET İSTİYOR
6 Kasım koalisyonun dağılmasından sonra Alman İşverenler Birliği (BDA) Başkanı Rainer Dulger yaptığı yazılı açıklamasında, “Koalisyon çalışmalarına devam etmeme kararı aldı. Üretim merkezi Almanya’nın şimdi yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Dünyadaki siyasi durum ve her geçen gün rekabet gücünü kaybeden ülkemiz, mümkün olan en kısa sürede harekete geçebilecek bir politikaya ihtiyaç duyuyor. Üretim merkezine zarar verecek daha fazla gecikme olmamalıdır. Federal Hükümet, Parlamento ve Federal Konsey, üretim merkezimizin yararı için mümkün olan en kısa sürede işlerinin başına dönmelidir.”
BDA’nın açıklamasına benzer bir açıklama da Alman Sanayicileri Birliği (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm’dan geldi. Tek fark Russwurm’un, “sanayicilerin önerileri masada” hatırlatması oldu.
Gesamtmetall Başkanı Stefan Wolf ise Bild gazetesine verdiği demeçte, “Alman ekonomisinin içinde bulunduğu dramatik durum göz önüne alındığında, büyük ve iddialı tedbirler ihtiyacımız var. FDP bunun farkına vardı ve çok iyi önerilerde bulundu. SPD ve Yeşiller’in bu konuyu ciddi bir şekilde tartışmaya hazır olmadıkları açık. Almanya’nın ekonomik bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunun için yön konusunda bir karara ve harekete geçebilecek bir çoğunluğa ihtiyaç var. Bu nedenle erken seçimler mümkün olan en kısa sürede yapılmalıdır” dedi.
Bir süre önce Scholz’u, “gerçekleri görmekten kaçmakla” eleştiren Alman Otomobil Üreticileri Birliği (VDA) Başkanı Hildegard Müller, “Kısa süre içinde erken seçim kararı almasını ve süreci uzatmamasını beklediklerini” söyledi. VDA’nın sayfasında yayınlanan bir yorumda ise Müller, “Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın üretim merkezi olarak rekabetçi olmayan durumu, mümkün olan en kısa sürede mümkün olduğunca yetenekli ve kararlı bir hükümeti gerektiriyor. Avrupa’da güçlü bir Alman sesi de kesinlikle gerekli, bu konuda da Berlin hükümeti son zamanlarda lider bir aktör olmaktan uzaktı” dedi.
Koalisyon hükümetinin dağılmasının Trump’un ABD Başkanı seçilmesinin ardından gerçekleşmesinin ise tesadüf olmadığı, sermayenin baskısı sayesinde gerçekleştiği yapılan yorumlar arasında. (YH)
Kaynak: Yenihayat.de