“Panik ataklar kişiyi kısır döngüye sokabilir”
“Panik ataklar kişiyi kısır döngüye sokabilir”
Panik atağın, aniden ortaya çıkan ve yoğun bir korku veya rahatsızlık hissi ile kendini gösteren bir durum olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Aysu Yakın Olgun, “Bu durum, birçok insanın yaşadığı ciddi bir sağlık sorunu olup, fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini belli eder. Panik atak sırasında kişi göğsünde sıkışma hissi, çarpıntı, terleme, nefes darlığı veya boğulma hissi gibi rahatsızlıklar yaşar. Panik ataklar tekrarladıkça, bu davranışlar yerleşik hale gelir ve kişide panik bozukluk gelişebilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Aysu Yakın Olgun, Dünya Ruh Sağlığı Gününde, panik atak hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Panik atağın, aniden ortaya çıkan ve yoğun bir korku veya rahatsızlık hissi ile kendini gösteren bir durum olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Olgun, “Bu durum, birçok insanın yaşadığı ciddi bir sağlık sorunu olup, fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini belli eder. Panik atak sırasında kişi göğsünde sıkışma hissi, çarpıntı, terleme, nefes darlığı veya boğulma hissi gibi rahatsızlıklar yaşar. Ayrıca, solunumun yetersiz olduğu hissine kapılabilir, baş dönmesi, sersemlik veya bayılacak gibi olma hissi ortaya çıkabilir” diye konuştu.
Uzm. Dr. Olgun, panik atak sırasında ellerde veya vücudun farklı bölgelerinde uyuşma ya da karıncalanma hissedilebileceğini söyledi. Üşüme, ürperme veya ateş basması gibi durumlar yaşanabileceğini de dikkat çeken Uzm. Dr. Olgun, “Kimi zaman mide bulantısı veya karın ağrısı gibi fiziksel şikâyetler de görülebilir. Titreme veya vücutta sarsılma da bu belirtilere eşlik edebilir. Bu fiziksel semptomların yanı sıra, kişi kendini ya da çevresini değişmiş, tuhaf ve gerçek dışı bir şekilde algılayabilir. Bu da aklını kaybetme ya da kontrolünü yitirecekmiş korkusuna yol açar. Panik atak geçiren bir kişi sıklıkla ölüm korkusu yaşar ve bu hisler kişinin yaşam kalitesini, ilişkilerini ve iş performansını oldukça etkileyebilir” şeklinde konuştu.
“Kalıcı bir panik bozukluğu gelişebilir”
Panik atakların sıklıkla tekrar edeceği korkusuyla kişiyi sürekli bir kaygı döngüsüne sokabileceğini belirten Uzm. Dr. Olgun, “Bu durum, kişinin sosyal hayattan kaçınmasına, güvenli bir alan aramasına ve yaşamını kısıtlamasına yol açabilir. Panik ataklar tekrarladıkça, bu davranışlar yerleşik hale gelir ve kişide kalıcı bir panik bozukluk gelişebilir. Yardım alınmadığı takdirde, bu davranışlar giderek artar ve kişi bu belirtilere karşı direnç gösteremez hale gelir. Sonuç olarak, kişinin yaşamı gittikçe kısıtlanır ve günlük işlevselliği azalır” dedi.
“Tedavi edilebilir bir durumdur”
Panik bozukluğu, ruh sağlığı uzmanları tarafından ilaç tedavisi ve psikoterapi ile tedavi edilebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Olgun, “İlaçlar beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzenleyerek semptomları hafifletirken, bilişsel davranışçı terapi gibi psikoterapi yöntemleri, kişinin düşüncelerini fark etmesine ve davranışlarını sağlıklı bir şekilde yönetmesine yardımcı olur. Panik bozukluğun tedavi edilmesi, kişinin hayatını normale döndürmesi ve kaygılarını kontrol altına alması açısından büyük önem taşır” ifadelerine yer verdi.
“Uzman hekime danışılmalı”
Üstteki belirtilerden herhangi birini yaşayanların bir ruh sağlığı uzmanına başvurmasını öneren Uzm. Dr. Olgun, “Panik bozukluğu tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkileyebilir, ancak doğru tedavi ile bu sorun kontrol altına alınabilir. Panik bozukluk ve diğer anksiyete bozuklukları, profesyonel yardım alındığında etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Bu belirtileri yaşıyorsanız, erken teşhis ve müdahale ile yaşam kalitenizi artırmak için bir uzmana başvurun” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. |
Medical Park Samsun Engelli Gücü’nün milli sporcularına moral daveti
Medical Park Samsun Engelli Gücü’nün ana sponsoru olan VM Medical Park Samsun Hastanesi, 14-18 Ekim’de Arnavutluk’ta gerçekleştirilecek olan Balkan Kupası turnuvası için Ampute Futbol Milli Takım sporcusu Harun Yüksel ve kaleci antrenörü İlhan Elmalı’yı ağırladı.
Ampute Futbol Milli Takım Balkan Kupası’nda Medical Park Samsun Engelli Gücü’nden Harun Yüksel’de yer alacak. Yıldız futbolcu Harun Yüksel ve Ampute Milli Takımı Kaleci Antrenörü İlhan Elmalı ile bir araya gelen VM Medical Park Samsun Hastanesi Bölge Koordinatörü Dr. Hakan Özcan, “Bizleri temsil edecek olan sporcumuz Harun Yüksel’in elinden gelenin en iyisi ile çalışmalarını sürdüreceğine inancımız sonsuz. Ana sponsoru olduğumuz Medical Park Samsun Engelli Gücü Gençlik ve Spor Kulübü’ne her zaman destek olmaya devam edeceğiz. Kulübümüzü tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.
“Medical Park Samsun Engelli Gücü’nü ve şehrimizi en iyi şekilde temsil edeceğiz”
Ampute Futbol Milli Takımı’na seçilen Medical Park Samsun Engelli Gücü sporcusu Harun Yüksel ise başarı sözü vererek, “Doğuştan dünyaya engelli geldim ve bu durum benim eve kapanıp sosyal çevremden uzaklaşmama sebep oldu. Engellilerin de futbol ile uğraşmasının hem sosyal hayat için hem de sağlık açısından iyi olduğunu düşünüyorum. Ben futbolu çok seviyorum. Siz değerli ana sponsorumuz VM Medical Park Samsun Hastanesi’nin destekleri bizim için her zaman motive edici bir güç oldu. Çok çalışarak Ampute Futbol Milli Takımı’na kadar yükseldim. Çok daha başarılı olmak için de çalışmaya devam ediyorum. Tüm engelli arkadaşlarıma en önemli tavsiyem, ne olursa olsun asla vazgeçmemeleri. Azimli, hırslı bir şekilde hayata umutla bakmaları. Federasyonumuzun Ampute Futbol Milli Takım Balkan Kupası’nda şehrimizi en iyi şekilde temsil edeceğimize söz veriyorum” diye konuştu.
“VM Medical Park Samsun Hastanesi ailesine ve yöneticilerine teşekkür ederim”
Ampute Futbol Milli Takımı Kaleci Antrenörü İlhan Elmalı ise “Yıllardır ana sponsorumuz olan VM Medical Park Samsun Hastanesi hiçbir zaman desteklerini spora gönül veren kulübümüzden esirgemedi. Her zaman yanımızda oldular. Bu başarı ve mutluluk hepimizin. VM Medical Park Samsun Hastanesi ailesine ve yöneticilerine teşekkür ederim” açıklamasında bulundu.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. |
Ani kardiyak ölümün en sık nedeninin tanı konulmamış kardiyovasküler hastalıklar olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Mustafa Yaşan, “Çocuklarda başlıca neden doğuştan gelen kalp hastalıkları iken erişkinlerde en sık neden koroner arter hastalığıdır. Ani kardiyak ölümde kilit nokta, ölümün ani ve beklenmedik olmasından dolayı olayın çevrede şok ve travmaya neden olmasıdır” dedi.“Ani kardiyak ölüm ve kalp krizi riskine dikkat”
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Uzm. Dr. Mustafa Yaşan, ani kardiyak ölüm ve kalp krizi hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
“Türkiye’de yılda 70 bin kişi ani kardiyak ölümle hayata veda ediyor”
Ani kardiyak ölümün, semptomların başlamasından sonraki bir saat içinde ani bilinç kaybı ile kendini gösteren kardiyak nedenlere bağlı doğal ölüm olarak tanımlandığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, “Ani kardiyak ölümde kilit nokta, ölümün ani ve beklenmedik olmasından dolayı olayın çevrede şok ve travmaya neden olmasıdır. ABD’de yılda 300 bin kişi, Türkiye’de ise yılda yaklaşık 70 bin, günde ise 190 kişi ani kardiyak ölüm nedeniyle kaybediliyor“ diye konuştu.
“En sık nedeni tanı konulmamış kardiyovasküler hastalıklar”
Ani kardiyak ölümün en sık nedeninin tanı konulmamış kardiyovasküler hastalıklar olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Mustafa Yaşan, “Çocuklarda başlıca neden doğuştan gelen kalp hastalıkları iken erişkinlerde en sık neden koroner arter hastalığıdır. Koroner arter hastalığı kalbi besleyen damarlarda ateroskleroz denilen iltihabi yağ damlacıkları nedeniyle meydana gelen daralmalar sonucu oluşur. Bu iltihabı yağ plaklarının henüz tahmin edilemeyen bir zamanda ani olarak yırtılması ve damar içinde pıhtı oluşturması kalp krizine neden olur. Kalp krizi ise ani kardiyak ölümün ana nedenidir“ ifadelerini kullandı.
“Genellikle ilk semptom göğüs ağrısıdır“
Kalp krizi sırasında genellikle hissedilen ilk semptomun göğüs ağrısı olduğunu belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Göğüs ağrısı iman tahtasının altında, sıkıştırıcı ya da baskı tarzında olup sıklıkla terlemenin eşlik ettiği bir ağrıdır. 10 dakikadan uzun sürer ve her iki kola, karına ve çeneye yayılabilir, beraberinde bulantı, kusma, nefes darlığı olabilir“ dedi.
“Acil bir şekilde sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır”
Kalp krizi geçiren bir hastanın yapması gereken en önemli durumun acil bir şekilde bir sağlık kuruluşuna başvurması olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Yaşan, “Erken dönemde hastane başvurusu hem ölüm riskini hem de kalpte meydana gelecek kalıcı hasarı belirgin bir şekilde azaltır“ şeklinde konuştu.
“Düzenli hekim kontrollerinin yapılması önemlidir”
Kalp krizi riskinin yüksek kolesterol, hipertansiyon, şeker hastalığı, ailesinde erken yaşta kalp krizi geçiren birisi olması durumlarında arttığını belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Bu nedenle öncelikle yüksek kolesterol, hipertansiyon ve şeker hastalıklarını hekim kontrolünde etkin şekilde tedavi edilmesi gerekir. Düzenli hekim kontrollerine gitmek çok önemlidir. Bir diğer önemli risk faktörü ise sigaradır. Sigara mutlaka bırakılmalıdır. Düzenli hızlı tempo yürüyüş yapmak, fazla kilo almamak diğer önemli koruyucu faktörlerdir“ dedi.
Covid aşılarının etkisi var mı?
Yakın zamanda yayınlanan ve ilaç şirketleri ile ilgisi olamayan yaklaşık 10 milyon aşı olan ve olmayan kişilerin karşılaştırıldığı bir çalışmada, aşı olan kişilerde kısa ve uzun dönemde kalp hastalıklarının daha az görüldüğü saptandığını söyleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Bu çalışma bilimsel olarak tartışmalara son vermesi açısından önemlidir“ şeklinde konuştu.
“Kalp masajı öğrenilmeli”
Ani kardiyak ölümü önlemek için hastanın hastaneye erken dönemde ulaştırılmasının yanı sıra; hastaneye ulaşana kadar başta beyin olmak üzere hayati organlara kan akışını idame ettirmek için kalp masajı yapılmasının çok önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Bu nedenle toplum genelinde kalp masajı, ilk yardım eğitimleri ve insanların kalabalık olarak bulunduğu yerlerde kardiyak şok cihazlarının olması hayatidir“ dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Göz ardı edilen öpücük hastalığı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir”
Enfeksiyöz mononükleoz hastalığı Epstein-Barr virüsü (EBV)’nün neden olduğu öpücük hastalığının, insanlarda yaygın görülen bir enfeksiyon hastalığı olduğunu belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Gençler ve genç yetişkinler arasında yaygın olan halk arasında ‘öpücük hastalığı’ olarak bilinen bu hastalık, çoğu zaman hafif belirtilerle seyreder veya hiç semptom göstermeden geçer. Ancak bazı durumlarda ciddi sağlık sorunlarına da yol açabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, öpücük hastalığı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Öpücük hastalığı virüsünün genç bireylerde daha sık görülmekle birlikte, bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ciddi komplikasyonlara yol açabileceğini söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bu nedenle, belirtiler başladığında hızlı bir şekilde bir sağlık kuruluşuna başvurmak önemlidir” şeklinde konuştu.
“Belirtiler göz ardı edilmemeli”
Enfeksiyöz mononükleoz hastalığı Epstein-Barr virüsünün (EBV) genellikle tükürük ve vücut salgıları yoluyla bulaştığını belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bu nedenle öpücük hastalığı olarak adlandırılmaktadır. Ancak öpüşmek tek bulaşma yolu değildir. Virüs, öksürme ve hapşırma yoluyla da yayılabilir. Ayrıca, paylaşılan içecek veya yiyecekleri kullanma gibi yakın temaslar sonucunda da yayılabilir” dedi.
Öpücük hastalığının en sık görülen belirtileri arasında ateş, boğaz ağrısı, yorgunluk ve lenf bezlerinde şişlik yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, Mononükleozun semptomlarının kişiden kişiye değiştiğini belirtti.
- “Ateş:Yüksek ateş, hastalığın başlangıç aşamasında yaygındır.
- Boğaz ağrısı:Şiddetli ve genellikle uzun süren boğaz ağrısı, genellikle bademciklerde şişlik ve beyazımsı lekelerle (kript) birlikte görülür.
- Yorgunluk:Şiddetli ve uzun süreli yorgunluk, mononükleozun en belirgin özelliklerinden biridir.
- Lenf bezlerinde şişme:Boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezlerinde şişme ve hassasiyet gözlemlenebilir.
- Baş ağrısı:Sık görülen bir semptomdur.
- Kas ağrıları:Vücutta yaygın kas ağrıları yaşanabilir.
- Karaciğer ve dalak büyümesi:Bazı vakalarda karaciğer ve dalak büyümesi görülebilir.
- Döküntü: Daha çok ampisilin, amoksisilin grubu antibiyotiklerin kullanımından sonra ortaya çıkar.”
“Dinlenme ve sıvı tüketimi önemli”
Bademciklerde büyüme ve kriptik görünüm nedeniyle hastalar çoğu kez beta hastalığı tanısı alarak antibiyotik tedavisi uygulandığını belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Antibiyotik tedavisine yanıt alınamaması da hastalığı düşündüren bir bulgudur. Öpücük hastalığının tanısı, hastanın semptomları ve kan testleri ile konulur. Kan testleri, EBV enfeksiyonunu gösteren antikorları tespit eder” dedi.
Mononükleoz için spesifik bir tedavinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Tedavi, semptomları hafifletmeye odaklanır ve şunları içerebilir:
- “Dinlenme:Yeterli dinlenme, iyileşmenin en önemli parçasıdır. Özellikle ağır egzersizden kaçınılmalı, bir ay süreyle ağır spor yapılmamalıdır. Ağır sporlar dalak yırtılmasına neden olabilir.
- Sıvı tüketimi:Bol sıvı tüketimi, dehidratasyonu önlemeye yardımcı olur.
- Ağrı kesiciler:Ateş ve ağrıyı hafifletmek için parasetamol gibi ağrı kesiciler kullanılabilir. İbuprofen ve aspirin gibi ilaçlardan kaçınılmalıdır, çünkü karaciğer sorunlarına neden olabilirler” şeklinde konuştu.
“Hijyen kurallarına dikkat edilmeli”
Hastalığın önlenmesi için kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmesi, öpüşme ve yakın temastan kaçınılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Özellikle hastalığı olan kişilerle yakın temas sınırlanmalıdır ve öpüşmekten kaçınılmalıdır. Bazı araştırmalar, virüsün belirli kanser türleri ve otoimmün hastalıklarla ilişkili olabileceğini göstermektedir. En çok ilişkili olduğu kanser çeşitleri Hodgin lenfoma, Burkitt lenfoma, üst yutak kanseri, yumuşak doku kanseri ile mide kanseridir. Multiple skleroz (MS) hastalığı ile de ilişkili olduğu gösterilmiştir. Çoğu insan EBV ile enfekte olmasına rağmen, kanser gelişme sıklığı düşüktür. Bu nedenle, öpücük hastalığı geçiren bireylerin düzenli sağlık kontrollerinden geçmeleri önerilir” ifadelerini kullandı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Ölümlerin yüzde 24’ünün sebebi çevre kirliliği”
Çevrenin; insanların ve diğer canlıların yaşam boyu etkileşim içinde bulundukları fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel bir ortam olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, “Çevre kirliliği hem insanlar hem de doğadaki diğer canlılar için giderek büyüyen bir tehdit haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, küresel ölümlerin yüzde 24’ü çevresel faktörlerden kaynaklanmaktadır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, çevrenin sağlığının solunuma etkisi hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
“Hava, toprak ve su kirliliği doğrudan insan sağlığını tehdit ediyor”
Tarih boyunca çevre, sağlığın ana konusu olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Zamanın koşullarına göre sağlığı destekleyici ya da yıkıcı etkiler yaratmıştır. Günümüzde de çevrenin halk sağlığı üzerindeki etkisi tartışılmaz. Özellikle hava, toprak ve su kirliliği doğrudan insan sağlığını tehdit eden unsurlardır” ifadelerine yer verdi.
“Sanayileşme ve nüfus artışı en büyük risk faktörleri”
Çevre kirliliğinin; fiziksel (radyasyon, gürültü, sıcaklık gibi), kimyasal (ağır metaller, tarımsal ilaçlar gibi) ve biyolojik (virüsler, bakteriler gibi) etkenlerle şekillendiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Özellikle sanayileşme, teknolojik gelişme ve nüfus artışı, bu kirliliğin boyutlarını her geçen gün artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, küresel ölümlerin yüzde 24’ü çevresel faktörlerden kaynaklanmaktadır” dedi.
“Çocuklar üzerindeki etkileri oldukça çarpıcı”
Çevre kirliliğinin çocuk sağlığı üzerindeki etkileri oldukça çarpıcı olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Kükürt dioksit, azot dioksit ve havadaki asılı partiküller, çocuklarda solunum yolu hastalıklarına neden olurken; kurşun ve ağır metaller gibi kimyasallar kansızlık ve nörolojik bozukluklara yol açabilir. Bu sorunların önüne geçmek için acilen çevresel tedbirler alınmalıdır” şeklinde konuştu.
Ülkemizde de çevresel sorunlar giderek artmakta olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Son dönemde müsilaj, yangınlar, kuraklık ve sel gibi doğal felaketler öne çıkarken; hava kirliliği, plansız kentleşme, plastik atıklar ve su güvenliği gibi konular da gündemin en önemli başlıkları arasında yer almaktadır” dedi.
“Çözüm ekolojik dönüşüm”
Ekolojik dönüşüm, iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi konuların, artık sağlık alanının öncelikli gündemi haline geldiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Çevrenin korunması, sağlığın korunması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda hem bireysel hem de toplumsal olarak daha sürdürülebilir yaşam biçimlerine yönelmek, çevre kirliliğinin olumsuz etkilerini azaltmak açısından büyük önem taşımaktadır” ifadelerine yer verdi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Kumar oynama bağımlılığı tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir”
Kumar oynama bağımlılığında kişilerin yaşadığı utanma, damgalanma korkusu, sorunu kabul etmekte yaşanan zorluklar, tedavi maliyeti ve zamanla ilgili kaygıların tedaviye başvurmayı engellediğini belirten Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Aysu Yakın Olgun, “Tıpkı ağır ruhsal hastalıklarda olduğu gibi, kumar oynama bağımlılığında da intihar riski artmıştır. Bu sebeplerle, tedavi yaklaşımı büyük önem taşımaktadır. Günümüzde tedavi seçenekleri arasında ilaç tedavisi bulunmakla birlikte, bilişsel davranışçı terapi ve motivasyonel görüşme gibi psikoterapilerle desteklenmesi gerekmektedir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Aysu Yakın Olgun kumar bağımlılığı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Kumar oynama bağımlılığının; madde, alkol ve çevrimiçi oyun bağımlılıkları gibi beyinde benzer devreler üzerinden gelişen bir çeşit bağımlılık olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Aysu Yakın Olgun, “Bu bağımlılık için belirlenmiş tanı ölçütlerini şunlardır; düzensiz kumar oynama, kumar oynamaya sıkça zaman ayırma, giderek daha fazla parayla kumar oynama ihtiyacı, kumar oynamayı bırakma sırasında huzursuzluk hissetme ve bu durumu kontrol etmekte başarısız olma, kumarın iş, okul, ev gibi yaşamın temel alanlarını etkilemesi, keyifsiz ruh halinden kaçmak için kumar oynama, kumar kayıplarını tekrar kumarla telafi etmeye çalışma, önemli ilişkilerde kumar yüzünden sorunlar yaşama ve başkalarına güvenme” ifadelerine yer verdi.
“Erkeklerde yasadışı eylemlerde bulunma eğilimi daha yüksek”
Erkek cinsiyet, genç yaş, düşük sosyoekonomik durum, erken yaşta kumar oynamaya başlama, ek bir psikiyatrik hastalık tanısının varlığı, olumsuz çocukluk yaşantıları ve ailede benzer bağımlılık öyküsünün kumar oynama bağımlılığıyla ilişkili risk faktörleri arasında yer aldığını söyleyen Uzm. Dr. Olgun, “Erkeklerde stratejik veya yüz yüze kumar oyunlarına (örneğin poker) yönelme ve yasadışı eylemlerde bulunma eğilimi daha yüksektir. Kadınlarda ise daha az kişilerarası oyunlar ve stratejik olmayan oyunlar (örneğin slot makineleri) tercih edilmekte ve kişisel sorunlardan kaçmak amacıyla kumar oynandığı bildirilmektedir” şeklinde konuştu.
“Birçok psikiyatrik hastalıkla birlikte görülebilir”
Kumar oynama bağımlılığının dürtü kontrol bozuklukları, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülebildiğini belirten Uzm. Dr. Olgun, “Bu bağımlılığın gelişiminde, psikiyatrik hastalıklarda görülen uygunsuz başa çıkma mekanizmalarının etkili olduğu düşünülmektedir” dedi.
“Kişi kazanma şansını kontrol ettiğini sanır”
Kumar oynama bağımlılığının yerleşip sürmesine neden olan, “kontrol yanılsaması” ve “kumarbazın yanılgısı” şeklinde tanımlanan iki önemli faktör bulunduğunu ifade eden Uzm. Dr. Olgun, “Kumar oynayan kişi, tamamen tesadüfe bağlı olan kazanma durumunu, alakasız ve mantıksız kurallarla sağladığına inanır. Örneğin, şanslı piyango numaraları seçmek veya spor bahislerinde rehber kullanmak gibi yöntemlerle kazanma şansını kontrol ettiğini düşünür. Yenilgiler ise bu kontrol hissini azaltmaz. Bu tür çarpıtılmış düşüncelerin, kumar oynama bağımlılığının iyileşmesini zorlaştırdığı için, psikoterapilerle ele alınması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
“Tedaviye başvurmayı engelleyen faktörler”
Kumar oynama bağımlılığında kişilerin yaşadığı utanma, damgalanma korkusu, sorunu kabul etmekte yaşanan zorluklar, tedavi maliyeti ve zamanla ilgili kaygılar gibi etmenlerin tedaviye başvurmanın önünde önemli engeller oluşturduğunu belirten Uzm. Dr. Olgun, “Tıpkı ağır ruhsal hastalıklarda olduğu gibi, kumar oynama bağımlılığında da intihar riski artmıştır. Bu sebeplerle, tedavi yaklaşımı büyük önem taşımaktadır. Günümüzde tedavi seçenekleri arasında ilaç tedavisi bulunmakla birlikte, bilişsel davranışçı terapi ve motivasyonel görüşme gibi psikoterapilerle desteklenmesi gerekmektedir” dedi.
“Sanal kumar uygulamalarının yaygınlaşması tehlikeyi artırdı”
Artan sanal kumar uygulamalarıyla kumar oynama bağımlılığı daha fazla gündeme geldiğini söyleyen Uzm. Dr. Olgun, “Kolay ulaşılabilirlik ve hızlı sonuçlar, bu sorunun daha da yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Hayatımızın cep telefonları olmadan neredeyse düşünülemediği günümüzde, kumar oynama uygulamalarından uzak durmak giderek zorlaşmaktadır. Bu nedenle, kumar oynama bağımlılığını tanımak ve sorun yaşanıyorsa profesyonel yardım almak oldukça önemlidir” ifadelerine yer verdi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Alzheimer hastalığında erken teşhis önemli”
Alzheimer hastalığının genellikle hafıza kaybı ve zihinsel becerilerde azalma ile kendini gösterdiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, “Demansın en yaygın türlerinden biri olan bu hastalık, 65 yaş ve üzeri bireylerde daha sık görülmekle birlikte, daha genç yaşlarda da ortaya çıkabilir. Alzheimerda erken teşhis, hasta tedavisi için kritik önemdedir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, Dünya Alzheimer Farkındalık Ayı dolayısıyla, beynin işlevlerini etkileyen ilerleyici bir nörodejeneratif hastalık olan Alzheimer hastalığı hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
“Günlük yaşamda zorluklar yaşanır”
Alzheimer hastalığının en yaygın belirtisinin unutkanlık ve hafıza kaybı olduğunu; özellikle yakın geçmişi hatırlamada güçlük yaşandığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Bunun yanı sıra günlük işleri, örneğin alışveriş, yemek yapma, kişisel bakım gibi rutinleri yerine getirmekte zorlanma, zaman ve yer farkındalığının kaybı, kişileri tanımada güçlük de görülebilir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde ise kişilik değişiklikleri, ajitasyon, halüsinasyonlar ve özellikle akşamları artan ruh hali dalgalanmaları ortaya çıkabilir. Ayrıca, planlama, karar verme ve bir işi sürdürme gibi becerilerde zorluklar yaşanır” dedi.
Alzheimer hastalığında risk faktörleri
Alzheimer hastalığının kesin nedeninin henüz bilinmediğini ancak genetik faktörler, yaşlanma, çevresel etmenler ve yaşam tarzı risk faktörlerinin hastalığın gelişiminde rol oynadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Örneğin, hipertansiyon, diyabet, yüksek kolesterol, sigara kullanımı, zihinsel ve fiziksel aktivite eksikliği önemli risk faktörlerindendir. Beyinde ‘beta amiloid plakları’ ve ‘tau düğümleri’ adı verilen protein birikimleri hastalığın gelişiminde kritik bir rol oynar” diye konuştu.
Erken teşhis ve mevcut tedavi yöntemleri
Alzheimer hastalığının şu an için kesin bir tedavisinin bulunmadığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Ancak klinik araştırmalar umut vadetmekte, mevcut ilaçlar ve terapiler semptomları hafifletmekte ve hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmaktadır. Erken teşhis, hastaların yaşam kalitesini artırmada büyük önem taşır. Hastaların yakınlarının da eğitim ve destek almaları önemlidir çünkü Alzheimer ilerleyici bir hastalıktır ve ileri aşamalarda 24 saat bakım gerektirebilir. Hastalığın zorlu sürecinde bilinçli bir yaklaşım ve uygun bakım, düzenli ilaç kullanımıyla birlikte hastaların yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı olabilir” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Sabahları yorgun uyanıyorsanız sebebi fibromiyalji olabilir”
Fibromiyaljinin, vücutta yaygın kas ağrıları, gezici ağrılar, uyku bozuklukları, depresyon ve sürekli yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösteren kronik bir rahatsızlık olduğunu belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Figen Lokumcu, “Bu hastalıkta sabahları yorgun uyanma, en belirgin semptomlardan biridir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Figen Lokumcu, fibromiyalji hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu.
Fibromiyaljinin tanımını yapan Uzm. Dr. Lokumcu, “Fibromiyalji, vücutta yaygın kas ağrıları, gezici ağrılar, uyku bozuklukları, depresyon ve sürekli yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösteren kronik bir rahatsızlıktır” dedi. Uzm. Dr. Lokumcu, “Bu hastalıkta sabahları yorgun uyanma, en belirgin semptomlardan biridir ve birçok hasta, ‘Üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyorum’ şeklinde durumu ifade etmektedir” diye konuştu.
“30-50 yaş arası kadınlarda daha sık görülür”
Fibromiyaljinin her yaştan bireyi etkileyebilse de genellikle 30-50 yaş arası kadınlarda daha sık görüldüğünü söyleyen Uzm. Dr. Lokumcu, “Bu hastalık, sadece fiziksel olarak değil, duygusal ve zihinsel olarak da hastaları etkileyerek yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Ancak, her hastalıkta olduğu gibi fibromiyaljide de erken tanı ve tedavi büyük önem taşır. Erken teşhis, hastanın hayat kalitesini artırabilir ve semptomların kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir” şeklinde konuştu.
“Fizik tedavi uygulanabilir”
Fibromiyalji tedavisinde birçok farklı yaklaşımın bulunduğunu belirten Uzm. Dr. Lokumcu, “Hastaların yaşam kalitesini artırmak için fizik tedavi, psikolojik destek, diyet düzenlemeleri ve ilaç tedavisi en yaygın yöntemlerdir. Bunların yanı sıra, günümüzde tamamlayıcı ve destekleyici tedavi yöntemleri de etkili sonuçlar vermektedir. Nöral terapi, ozon tedavisi ve glutatyon tedavisi gibi yaklaşımlar, hastaların yaşam kalitesini artırarak semptomların hafiflemesine katkıda bulunabilir” dedi.
“Erken tanının önemi”
Erken tanının öneminden bahseden Uzm. Dr. Lokumcu, “Eğer siz de sabahları yorgun uyanıyor, vücut genelinde ağrılar hissediyor ve yaşam kalitenizin düştüğünü düşünüyorsanız, uzman hekime danışmalısınız. Erken tanı ve uygun tedavi ile fibromiyaljinin olumsuz etkilerini en aza indirmeniz mümkündür” ifadelerini kullandı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Doğumun başladığını gösteren işaretler”
Hamileliğin son dönemlerine gelince, doğumun yaklaştığını gösteren belirtilerin daha belirgin hale geldiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Bu dönemde anne adaylarının dikkat etmesi gereken birkaç önemli işaret bulunur. Doğumun başladığını ya da yaklaştığını gösteren bu belirtiler arasında ağrı, kanama ve su gelişi esas olanlardır. Bu bulguların her biri, doğum sürecinin farklı aşamalarını işaret eder ve dikkatle takip edilmeleri gerekir” dedi.
“Her ağrı doğumun başladığı anlamına gelmez”
Doğum sürecinde ilk olarak doğumun en bilinen ve yaygın belirtisi olan ağrılar üzerinde durulması gerektiğini söyleyen VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Ağrılar, rahim kasılmalarının bir sonucudur ve doğuma hazırlık sürecinin doğal bir parçasıdır. Ancak her ağrı, doğumun başladığını göstermez. Doğum sancılarının belirgin özelliği, düzenli aralıklarla gelmeleridir. Başlangıçta hafif ve düzensiz olabilirler, ancak zamanla daha sık ve daha güçlü hale gelirler. Bazen de sırt ve bel bölgesinde de hissedilebilirler. Eğer ağrılarınız giderek düzenli ve sık hale geliyorsa; bu, doğumun başladığının güçlü bir işareti olabilir” şeklinde konuştu.
“Kanama belirtilerine dikkat edilmeli”
İkinci önemli belirtinin kanama olduğunu ve “nişan” olarak adlandırılan sümüksü bir salgının kanla karışık bir şekilde gelmesiyle karakterize olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bu, rahim ağzının açılmaya başladığının bir göstergesidir. Rahim ağzının incelmesi ve yumuşaması, doğumun yaklaştığını gösterir ve genellikle doğumun 24 ila 48 saat içinde başlayacağının bir işaretidir, ancak her anne adayında farklı zaman dilimlerinde görülebilir” dedi.
“Su gelişi, doğumun yaklaştığının kesin bir işaretidir”
Üçüncü belirtinin ise su gelişi olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bu, amniyotik kesenin yırtılması sonucu bebeğin içinde bulunduğu sıvının dışarıya akmasıyla meydana gelir. Su gelişi genellikle bacaklarınızı ıslatacak şekilde ani bir sıvı akışı olarak hissedilebilir, ancak bazen bu durum yavaş yavaş ve damla damla da gerçekleşebilir. Bu sıvı genellikle berraktır, ancak bazen hafif kanlı ya da sarımsı olabilir. Yeşil renkte olması bebeğin anne karnında kakasını yapmış olduğunu düşündürür ve acilen doktora başvuruyu gerektirir. Su gelişi, doğumun yaklaştığının kesin bir işaretidir ve doğum sürecinin başladığını ve bebeğin artık doğum kanalına girmek üzere olduğunu gösterir. Bu aşamada doğum sancıları başlamamış olsa dahi, doğumun başlaması genellikle birkaç saat içinde gerçekleşecektir” diye konuştu.
“Doğuma yaklaşırken vücudunuzda gözlemlenebilecek işaretler”
Bu üç ana bulguya ek olarak doğumun yaklaştığını gösteren bazı başka işaretler de bulunduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bunlardan biri, üst karın bölgesinde rahatlama hissidir. Bu durum, bebeğinizin doğum kanalına doğru inmesiyle ortaya çıkar ve karnınızdaki baskıyı azaltır ve nefes almanızı kolaylaştırır. Genellikle doğumdan birkaç hafta önce gerçekleşir ve annenin vücudunun doğuma hazırlandığının bir işaretidir” ifadelerini kullandı.
“ Bağırsaklarda hareketlenme olabilir”
Bağırsak hareketlerinde artış ve ishalin de olabileceğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, şu bilgileri paylaştı:
“Doğumdan önce bağırsaklarınızın daha aktif hale gelmesi ve bunun sonucunda ishal görülmesi yaygındır. Bu durum, vücudun doğum öncesi temizlenme sürecinin bir parçası olarak kabul edilir. Öte yandan, doğumun yaklaştığı günlerde enerji düzeyinizde bir artış hissedebilirsiniz. Bu artış, bazı anneler tarafından “yuva yapma içgüdüsü” olarak tanımlanır ve doğum öncesi evde düzenlemeler yapma, temizlik gibi faaliyetlere yönelmeye neden olabilir. Bebek, doğum için uygun pozisyonu almak üzere hareketlenebilir. Belki de bebeğiniz dünyaya gelmek için sabırsızlanıyordur.”
“Her anne adayının doğum süreci farklı olabilir”
Tüm bu belirtilerin, doğumun yaklaştığını gösteren önemli işaretler olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Her anne adayının doğum süreci farklı şekilde ilerleyebilir, bu nedenle belirtileri dikkatle takip etmek ve herhangi bir değişiklik durumunda doktorunuzu bilgilendirmek büyük önem taşır. Özellikle bu belirtilerden bir ya da birkaçını yaşadığınızda, doğumun başladığından emin olmak için sağlık uzmanınıza danışmanız önerilir. Bu süreçte doktorunuzun tavsiyelerine uymak, sağlıklı bir doğum süreci geçirmenize yardımcı olacaktır” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Kalp yetmezliğinde kök hücre ve eksozom tedavisi uygulanabilir”
Kalp yetmezliği, kalp krizi sonrası oluşan kasılma bozuklukları ve damar tıkanıklığına bağlı olmayan kalp yetmezliği durumlarında mezenkimal kök hücre (MKH) ve eksozom tedavilerinin uygulanabildiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emre Aksakal, “Bu tedaviler, kalp kasılma gücünü ve kan dolaşımını artırmayı hedeflemektedir” dedi.
Günümüzde medikal alanda kök hücre ve eksozom tedavilerinin çığır açan yenilikler arasında yer aldığını belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emre Aksakal, “Çeşitli hastalıkların tedavisinde umut vadeden bu tedaviler, hem yara iyileşmesini hızlandırmakta hem de damarlarda yeni oluşumlar sağlanmaktadır” şeklinde konuştu.
“Hasarlı dokuları tamir eden hücreler”
Mezenkimal kök hücrelerin (MKH), vücudumuzda bağ dokusunda bulunan ve hasarlı dokuları tamir eden önemli hücreler olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Emre Aksakal, “Bu hücreler, laboratuvar ortamında çoğaltılarak tedavide kullanılmaktadır. MKH tedavilerinin ciddi yan etkileri bulunmamakta ve vücut tarafından reddedilmemektedir” açıklamasında bulundu.
Eksozomların ise, MKH hücrelerinin üretiminde açığa çıkan çoklu protein yapısındaki maddelerin bütünü olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Aksakal, “Eksozomlar da tedavide ayrı bir unsur olarak uygulanmaktadır” dedi.
“Kalp hastalıklarında tercih ediliyor”
Kalp yetmezliği, kalp krizi sonrası oluşan kasılma bozuklukları ve damar tıkanıklığına bağlı olmayan kalp yetmezliği durumlarında, Sağlık Bakanlığı onaylı MKH ve eksozom tedavilerinin uygulanabildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Aksakal, “Bu tedaviler, kalp kasılma gücünü ve kan dolaşımını artırmayı hedeflemektedir. Ayrıca, şeker hastalığı ve yoğun sigara kullanımına bağlı gelişen periferik arter hastalıklarında (bacak damar tıkanıklığı) oluşan ayak yaralarının iyileşmesinde de MKH ve eksozom tedavileri etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Bu tedaviler, hem yara iyileşmesini hızlandırmakta hem de damarlarda yeni oluşumlar sağlayarak yürüme mesafesini artırmakta ve uzuv kaybını önlemektedir” ifadelerini kullandı.
“Tedavi 2-3 seansta gerçekleştiriliyor”
MKH ve eksozom tedavilerinin uygulanabilmesi için hastanın muayene, ekokardiyografi ve kalp MR sonuçlarının Sağlık Bakanlığı’na gönderildiğini ve oluşturulan heyet tarafından onay verilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Aksakal, “Tedavi genellikle iki veya üç seansta gerçekleştirilmekte olup, ilk uygulama anjiyografi işlemi sırasında kalp damarına yapılmaktadır. Takip eden uygulamalar ise genellikle damar yoluyla gerçekleştirilmektedir” şeklinde konuştu. Kök hücre ve eksozom tedavilerinin Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanan yenilikçi terapiler olduğunu ve çeşitli hastalıkların tedavisinde umut vaat ettiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Aksakal, “Bu tedavi yöntemleri, konvansiyonel tedavilere ek olarak uygulanabilmektedir” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Radyofrekans tedavisi ile kronik ağrılardan kurtulmak mümkün”
Radyofrekans uygulamalarının ağrı tedavisinde etkili bir seçenek olarak son yıllarda yaygınlaştığını belirten Algoloji (Ağrı Tedavisi) Uzmanı Doç. Dr. Tülin Arıcı, “Bu yöntemde, radyofrekans cihazına bağlanan özel radyofrekans iğne ve kanülleri aracılığıyla doku ve sinirler üzerinde belirli akım ve ısılar üretilerek ağrı hissinin iletilmesi engellenmektedir” dedi.
Radyofrekans (RF) teriminin 3 kHz ile 300 MHz dalga boyu arasındaki elektromanyetik radyasyon için kullanıldığını söyleyen , “RF, radyo yayıncılığında kullanıldığı gibi, tedavi amaçlı da kullanılmaktadır. Tedavi amaçlı radyofrekans dalgaları genellikle 300-500 kHz frekans aralığındadır” şeklinde konuştu.
Radyofrekans dalga etkisi
RF dalgalarının dokuda elektromanyetik alan oluşturarak etki ettiğini belirten Doç. Dr. Arıcı, “Bu dalgalar, iyonlarda (sodyum, potasyum, klor vb.) ve polar moleküllerde ileri-geri hareket, titreşim ve çarpışmalara neden olarak dokunun ısınmasını sağlar. Yüksek ısı sonucunda dokuda harabiyet oluşur ve sinir hücrelerinde ağrı duyusunun iletimi baskılanır” dedi.
Konvansiyonel RF ve Pulse RF
Radyofrekans uygulamalarının, konvansiyonel RF ve Pulse RF olmak üzere iki şekilde uygulandığını belirten Doç. Dr. Arıcı,
“Konvansiyonel RF ile yüksek ısı ile doku hasarı oluşturulur. Pulse RF’de ise düşük ısılarda, yüksek voltaj ve aralıklı akım ile elektromanyetik bir alan oluşturularak hücresel düzeyde değişiklikler meydana getirilir. Pulse RF’in nöronlarda gen düzeyinde değişime neden olduğu düşünülmektedir” ifadelerine yer verdi.
“Ağrı hissinin iletilmesi engellenerek hastaların yaşam kalitesi artırılır”
Radyofrekans tedavisinin sinirin çeşidine, ağrının yeri ve şiddetine göre hastaya özel olarak belirlendiğini ve tüm kronikleşen ağrılar için kullanıldığını söyleyen Doç. Dr. Arıcı, “Radyofrekans uygulamaları, kronik ağrı tedavisinde etkili ve güvenilir bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Bu yöntemle, ağrı hissinin iletilmesi engellenerek hastaların yaşam kalitesi artırılmaktadır” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Maymun çiçeği virüsü sadece cinsel yolla değil, yakın temasla da bulaşabilir”
Maymun çiçeği virüsünün enfekte bir kişiyle yakın temas sonucu da insandan insana bulaşabildiğini belirten Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Bulaşma yolları arasında cinsel ilişki, doğrudan cilt teması ve vücut sıvıları yer alır. Ayrıca, enfekte hayvanlardan da insanlara geçebilir” dedi.
Poxviridae ailesinin bir üyesi olan Orthopoxvirus cinsine ait olan maymun çiçeği virüsü hastalığının belirtilerinin ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, lenf bezlerinde şişme, yorgunluk ve ciltte döküntü olduğunu söyleyen VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Döküntüler genellikle yüzde başlar ve vücudun diğer bölgelerine yayılır, zamanla içi su dolu kabarcıklara dönüşebilir. Bu belirtiler, genellikle virüse maruz kaldıktan 1 ila 2 hafta sonra ortaya çıkar” şeklinde konuştu.
“Bağışıklık sistemi zayıf olanlar risk altında”
Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Maymun çiçeği virüsü enfekte kişilerle yakın temas halinde olanlar, sağlık çalışanları, bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler ve hemcinsleriyle cinsel birliktelik yapan erkeklerde daha yüksek risk oluşturur” dedi.
“Küresel acil durumun sebebi kıta dışında yayılım riski”
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde (KDC) ve Afrika’daki birçok ülkede ortaya çıkan maymun çiçeği (Monkeypox / Mpox) virüsü salgınları nedeniyle küresel acil durum ilan ettiğini belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Maymun çiçeği virüsünün Afrika’daki ülkeler arasında ve muhtemelen kıtadan dışarıya yayılma potansiyeli nedeniyle bu karar alınmıştır” dedi.
“Genetik olarak farklı bir maymun çiçeği virüsü yayılıyor”
Hastalığı sadece cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak değerlendirmenin doğru olmadığını söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Orta Afrika’daki maymun çiçeği virüsü epidemiyolojisindeki endişe verici değişiklikler de dikkat çekmektedir. Ölüm ile sonuçlanan yeni, genetik olarak farklı bir maymun çiçeği virüsü yayılmaktadır. Bu bölgede, daha önce etkilenmemiş alanlarda çocuklarda hızlı bir vaka artışı görülmüştür. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bu yıl 6500’den fazla vaka ve 345 ölüm bildirilmiştir. Bu vakaların neredeyse yarısı 15 yaş altı çocuklarda görülmüştür. Hastalık dünya genelinde insanları etkilemeye devam etmektedir” şeklinde konuştu.
“Hijyen kurallarına dikkat edilmeli”
İnsandan insana bulaşmayı önlemek için hasta kişilerle yakın temastan kaçınmalı, kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Ayrıca, sağlık çalışanlarının koruyucu ekipman kullanması ve izolasyon önlemlerini uygulaması önemlidir” dedi.
“İki yıl önce Türkiye’de de görüldü”
2022 yılında Türkiye’de bir maymun çiçeği virüsü vakası rapor edilmiştir ve 2024’te yeni bir vaka bildirilmediğini belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Ancak, hastalığın beklenmedik yerlerde ve kişilerde ortaya çıkması ve küresel salgın riskinin artması nedeniyle, hijyen kurallarına özen göstermek önemlidir” ifadelerine yer verdi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Adet geciktirme ilaçları doktor kontrolünde kullanılmalı”
Yaz tatili planları yaparken kadınların sıklıkla merak ettiği konulardan birinin de adet geciktirme yöntemleri olduğunu belirten Op. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, “Tatil gibi özel zamanlarda tercih edilen adet geciktirme ilaçları, bu süreçte oldukça yardımcı olabilir. Ancak bu ilaçlar mutlaka bir uzman hekim tarafından önerilmeli ve kontrol altında kullanılmalıdır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, tatilde adet erteleme hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Yaz tatili planları yaparken kadınların sıklıkla merak ettiği konulardan birinin de adet geciktirme yöntemleri olduğunu dile getiren Op. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, “Tatil gibi özel zamanlarda tercih edilen adet geciktirme ilaçları, bu süreçte oldukça yardımcı olabilir. Ancak bu ilaçların kullanımı hakkında dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar vardır” diye konuştu.
“Tatil, düğün gibi özel zamanlarda adet erteleme gerekebilir”
Adet geciktirme ilaçlarının genellikle hormon içerikli tabletler olduğunu söyleyen Op. Dr. Erdoğdu, “Bu ilaçlar, adet döngüsünü düzenleyen hormonların salınımını kontrol ederek adetin başlamasını ertelemeye yardımcı olur. En sık kullanılan ilaçlar arasında progesteron türevleri bulunmaktadır. Tatil, düğün gibi özel zamanlarda veya aşırı kanama, ağrılı adet gibi sağlık sorunlarına bağlı olarak adet döneminin ertelenmesi gerekebilir. Bu durumlarda adet geciktirici ilaçlar kullanılır” şeklinde konuştu.
“Adet geciktirme ilaçlarının kullanımında doktor kontrolü şart”
Adet geciktirme ilaçlarının mutlaka bir uzman hekim tarafından önerilmesi ve kontrol altında kullanılması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Erdoğdu, “İlaçlara adetin başlamasından önce belirli bir süre önce başlanması gerekmektedir. Bu süre ilacın türüne göre değişiklik gösterebilir. Ayrıca dozaj ve kullanım süresi de yine doktor tarafından belirlenmelidir. Genellikle ilaçların kullanımı 10 gün ila 2 hafta arasında olabilir” dedi.
“Nadiren kan pıhtılaşması gibi ciddi yan etkiler görülebilir”
Adet geciktirme ilaçlarının yan etkilerinin de dikkate alınması gerektiğine değinen Op. Dr. Erdoğdu, “Baş ağrısı, bulantı ve meme hassasiyeti gibi geçici yan etkiler yaygın olarak görülse de, nadiren kan pıhtılaşması riski gibi ciddi yan etkiler de ortaya çıkabilir. Özellikle hormonal dengesi bozulmuş kişiler, böbrek veya karaciğer sorunu olanlar ve kan pıhtılaşması riski yüksek olanlar adet geciktirici ilaçları kullanmamalıdır” ifadelerini kullandı.
“Kişiye özel bir yaklaşım önemlidir”
İlacın düzenli ve doktorun önerdiği şekilde kullanılmasının önemine dikkat çeken Op. Dr. Erdoğdu, “İlaç kullanımının ardından adet döngüsünün düzenli şekilde devam edeceği unutulmamalıdır. Adet geciktirme ilaçları hakkında daha fazla bilgi almak ve kullanımıyla ilgili detaylı bir değerlendirme yapmak için mutlaka bir sağlık uzmanına danışılmalıdır. Herkesin vücut yapısı ve sağlık durumu farklı olduğu için kişiye özel bir yaklaşım önemlidir” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Türkiye’de 3 milyondan fazla kişi Hepatit B virüsü taşıyor”
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve paydaşlarının, 2030 yılına kadar Hepatitin ortadan kaldırılması hedefine doğru ilerlemek için büyük çaba sarf edildiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Viral hepatit, dünya çapında 300 milyondan fazla insanı etkilemekte ve her yıl 1 milyondan fazla ölüme neden olmaktadır. Türkiye’de ise 3 milyondan fazla kişide Hepatit B, 300.000 kişide Hepatit C mevcuttur” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü dolayısıyla bilgilendirmelerde bulundu.
Ülkemizde Hepatit B ve Hepatit A aşılarının bağışıklama programında yer aldığını ve yaygın olarak yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Etkili aşılar, önleme stratejileri ve ilaçlar mevcut olmasına rağmen, Hepatitten kaynaklanan ölümler küresel olarak artmaya devam etmektedir” şeklinde konuştu.
“Dünyada hastaların 3’te 2’si yeterli bakım ve tedavi almıyor”
Önemli bir halk sağlığı sorunu olan viral hepatitin karaciğer hastalığı, karaciğer sirozu ve karaciğer kanserine yol açabildiğini belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bununla birlikte, dünyada Hepatit B hastalarının üçte ikisi hala yeterli bakım ve tedavi almamaktadır. Bu durum, hastaları ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Dünya Hepatit Günü’nün, 28 Temmuz’da her yıl kutlanan küresel bir girişim olduğunu söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bu etkinliğin temel amacı, viral hepatitle mücadele etmek, önleme yollarını yaygınlaştırmak ve test edilmesinin yanı sıra tedavinin önemini vurgulamaktır” ifadelerini kullandı.
“Yeni slogan: harekete geç, test et, tedavi et, aşıla”
Bu yılki Dünya Hepatit Günü’nün temasının “Harekete geç. Test et, tedavi et, aşıla” olarak belirlendiğini söyledi. Prof. Dr. Leblebicioğlu, bu tema doğrultusunda, öne çıkan çağrıları ve eylemleri şöyle sıraladı:
Bilgi edinme ve farkındalık oluşturma: Hepatitin türleri, bulaşma yolları, önlenmesi ve tedavisi hakkında bilgi edinin. Bu bilgileri arkadaşlarınız, aileniz ve toplumunuzla paylaşarak farkındalık yaratın.
Test yaptırma ve aşılanma: Özellikle risk altındaki kişileri hepatit testi yapmaya teşvik edin. Hepatit A ve B için aşı olmak, önleme açısından hayati önem taşımaktadır. Hepatit C’nin erken teşhisi ve tedavisi ise iyileşmeye yol açabilir.
Harekete geçme: Her 30 saniyede bir kişinin Hepatitle ilişkili bir hastalıktan ölmesi nedeniyle, viral hepatitle mücadelede harekete geçmek için bekleyemeyiz. Bireysel ve toplumsal olarak, hepatit konusunda daha aktif rol almalıyız.”
Dünya Hepatit Günü’nün, viral hepatitin küresel etkisini azaltmak ve 2030 yılına kadar hepatitin ortadan kaldırılması hedefine ulaşmak için önemli bir fırsat olduğunu dile getiren Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Farkındalık oluşturma, test ve tedavi hizmetlerine erişimi artırma, aşılama ve toplumsal seferberlik, bu mücadeledeki kilit unsurlardır. Hep birlikte hareket ederek, viral hepatitin yıkıcı etkilerini azaltabiliriz” şeklinde konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Sıcak havalarda gastroenterit salgını riski artıyor”
Gastroenterit salgınlarının özellikle sıcak havaların artmasıyla yaygınlaştığını belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özden Yılmaz, “Gastroenterit, mide ve bağırsakların iltihaplanmasıyla karakterize edilen bir hastalıktır. Genellikle ishal, kusma, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerle kendini gösterir. Gastroenterit salgınları özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf bireyler için daha tehlikeli olabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özden Yılmaz, yaz aylarında görülen gastroenterit salgınları hakkında bilgilendirmede bulundu.
“İshal ve karın ağrısı görülebilir”
Gastroenterit salgınlarının özellikle sıcak havaların artmasıyla birlikte yaygınlaştığını söyleyen Uzm. Dr. Yılmaz, “Gastroenterit, mide ve bağırsakların iltihaplanmasıyla karakterize edilen bir hastalıktır ve genellikle ishal, kusma, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerle kendini gösterir” diye konuştu.
“Salgınların nedenleri”
Uzm. Dr. Yılmaz, yaz aylarında artış gösteren gastroenterit salgınlarının nedenlerini şöyle sıraladı:
Sıcak hava ve bakteri üremesi: Sıcak hava, bakteri ve virüslerin daha hızlı üremesine ve yayılmasına neden olur. Özellikle Salmonella, E. coli ve norovirüs gibi patojenler sıcak ve nemli ortamlarda hızla çoğalır.
Yiyecek ve su kaynaklı bulaşma: Yazın piknik, açık hava etkinlikleri ve tatiller sırasında yiyeceklerin düzgün bir şekilde saklanmaması veya yeterince pişirilmemesi, kontaminasyon riskini artırır. Ayrıca, kirli su kaynaklarından da bulaşma olabilir.
Kişisel hijyen eksikliği: Yazın artan aktiviteler ve kalabalık ortamlar, el hijyenine yeterince dikkat edilmemesine ve mikroorganizmaların yayılmasına yol açabilir.
Su ve havuzlar: Temiz olmayan havuzlar ve deniz suyu, özellikle çocuklar arasında salgınların yayılmasına neden olabilir. Bu ortamlarda yüzme veya oyun oynama sırasında mikroorganizmalar kolayca bulaşabilir.”
“Gastroenterit salgınından korunma yolları”
Uzm. Dr. Yılmaz, “Gastroenterit salgınları özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler için daha tehlikeli olabilir. Bu nedenle, yaz aylarında bu grupların ekstra dikkatli olması önemlidir” dedi. Uzm. Dr. Yılmaz, gastroenterit salgınından korunma yollarını şu şekilde sıraladı.
“Yiyeceklerin uygun saklanması ve pişirilmesi: Yiyeceklerin doğru sıcaklıkta saklanması ve iyi pişirilmesi, bakteriyel üremeyi engeller.
El hijyeni: Ellerin sık sık sabun ve su ile yıkanması, enfeksiyon riskini azaltır.
Güvenilir su kaynakları: Temiz ve güvenilir su kaynaklarından içme suyu temin edilmelidir.
Kalabalık ortamlardan kaçınma: Kalabalık ve hijyenik olmayan ortamlardan uzak durmak, bulaşma riskini azaltır.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
YAZ SICAKLARINDA DONDURMA KEYFİ TADINIZI KAÇIRMASIN
Dondurma tüketimi hakkında uyarılarda bulunan Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, “Çok soğuk dondurma tüketimi, boğazda aniden bir soğuk şoku yaratabilir ve bu da boğaz enfeksiyonlarına zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, dondurma yerken yavaş yavaş ve küçük lokmalar halinde tüketmek önemlidir” dedi.
Dondurmanın yaz aylarının vazgeçilmez tatlısı olarak bilindiğini söyleyen VM Medical Park Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, “Serinletici ve lezzetli yapısıyla her yaştan insanın sevgisini kazanan dondurmanın tüketimi ve sağlık üzerindeki etkileri hakkında bazı önemli noktaları göz önünde bulundurmak gerekir” diye konuştu. Op. Dr. Gökduman, dondurma tüketirken sağlık açısından dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgilendirmede bulundu.
“Serinletici keyif, sağlık riskine dönüşmesin”
Dondurmanın yüksek su içeriği sayesinde serinletici bir etkiye sahip olduğunu belirten Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, şu bilgileri kaydetti:
“Özellikle sıcak havalarda vücudun kaybettiği suyu telafi etmek için tercih edilebilir. Ancak, dondurma tüketirken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Çok soğuk dondurma tüketimi, boğazda aniden bir soğuk şoku yaratabilir ve bu da boğaz enfeksiyonlarına zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, dondurma yerken yavaş yavaş ve küçük lokmalar halinde tüketmek önemlidir.”
“Boğaz sağlığı için ılık su içilmesi önemli”
Dondurmayı tüketirken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birinin miktarı olduğunu vurgulayan Op. Dr. Gökduman, “Dondurmanın hemen ardından soğuk su içmek yerine, oda sıcaklığında su içmek boğaz sağlığı açısından daha uygun olacaktır. Soğuk dondurmanın ardından soğuk su içmek, boğazda ani sıcaklık değişimlerine neden olabilir ve bu durum boğazda tahrişe yol açabilir” ifadelerini kullandı.
Dondurma tüketiminin yol açabileceği 5 sağlık sorunu
Op. Dr. Gökduman, dondurma tüketiminden doğrudan ve ya dolaylı şekilde oluşabilecek rahatsızlıkları 5 madde de sıraladı:
“Farenjit (Boğaz iltihabı): Soğuk yiyeceklerin farenjiti tetiklediğine dair doğrudan bir kanıt yoktur, ancak boğaz iltihabı olan kişiler soğuk yiyeceklerden rahatsız olabilir. Dondurma, farenjit semptomlarını daha belirgin hale getirebilir.
Tonsillit (Bademcik iltihabı): Dondurma ve diğer soğuk yiyecekler, bademcik iltihabı olan kişilerde semptomları kötüleştirebilir. Bu, ağrının artması ve yutkunma zorluğu şeklinde ortaya çıkabilir.
Soğuk algınlığı ve grip: Dondurmanın kendisi doğrudan soğuk algınlığı veya gribe neden olmaz, çünkü bu hastalıklar virüslerden kaynaklanır. Ancak, bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde soğuk yiyeceklerin tüketimi bazı kişilerde rahatsızlık yaratabilir ve enfeksiyona yatkınlığı artırabilir.
Boğaz tahrişi: Soğuk yiyecekler, özellikle dondurma, bazı kişilerde boğazda tahrişe neden olabilir. Bu, boğaz ağrısını artırabilir veya mevcut bir boğaz enfeksiyonunu daha rahatsız edici hale getirebilir.
Mukus üretimi: Süt ürünleri, bazı insanlarda mukus üretimini artırabilir. Artan mukus, boğazda rahatsızlığa yol açabilir ve öksürük veya tıkanıklık semptomlarını kötüleştirebilir.”
“Enfeksiyon ve soğuk algınlığı riskine dikkat”
Dondurmanın doğru şekilde ve makul miktarlarda tüketildiğinde keyifli ve serinletici bir tatlı olabileceğini söyleyen Op. Dr. Gökduıman, “Ancak, boğaz enfeksiyonları ve soğuk algınlığı gibi sağlık sorunları olan kişiler, dondurma tüketimine dikkat etmelidir. Dondurmanın tadını çıkarırken, sağlığınızı da korumayı unutmayın. Yavaş ve kontrollü tüketimle, hem serinliğin hem de sağlığın tadını çıkarabilirsiniz” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Stres yönetiminde başarının kuralı basit yaşam psikolojisi”
Günümüzün karmaşık dünyasında, stres yönetimi önemli bir yaşam becerisi olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikoloji Uzmanı Psk. Anıl Özcan, “Basit yaşam psikolojisi, bu konuda sağladığı avantajlarla dikkat çekiyor” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikoloji Uzmanı Psk. Anıl Özcan, stres yönetimi için tüyolar paylaştı. Psk. Anıl Özcan, sade bir hayatın stres yönetimine katkılarını 8 maddede sıraladı.
“Minimalizm: Daha Az Karmaşa, Daha Az Stres”
Minimalizmin, fiziksel ve zihinsel alanda önemli faydalar sağladığını söyleyen Psk. Anıl Özcan, “Gereksiz eşyaları ortadan kaldırmak, daha düzenli bir yaşam alanı yaratır ve zihinsel ferahlık sağlayarak stresi azaltır. Az sayıda eşya ise karar verme yükünü hafifletir, böylece zihinsel yorgunluğu azaltır” dedi.
“Bilinçli tüketim: Sadece ihtiyaç duyulanı almak”
Finansal stresi azaltmanın yolunun bilinçli tüketimden geçtiğine değinen Psk. Özcan, “Yalnızca ihtiyaç duyulan ve değer verilen şeyleri satın almak, gereksiz harcamaları önler ve finansal dengeyi korur. Aynı zamanda kaynakların etkili kullanımıyla çevresel stresi azaltır” şeklinde konuştu.
“Zaman yönetimi: Öncelikleri belirlemek ve verimli olmak”
Zaman yönetiminin, stresi azaltmanın kilit noktalarından biri olduğunu söyleyen Psk. Özcan, “Öncelikleri belirleyerek zamanı en verimli şekilde kullanmak, gereksiz meşguliyetlerden kaçınmanıza ve zaman baskısını azaltmanıza yardımcı olur” dedi.
“Doğal ve basit aktiviteler: Ruh halinizi iyileştiren anlar”
Doğada vakit geçirmenin stres hormonlarını azaltarak ruh haline olumlu yönde etki edeceğini belirten Psk. Özcan, “Teknoloji ve sosyal medyadan uzaklaşarak daha sakin bir yaşam sürmek de önemlidir” ifadelerine yer verdi.
“Bilinçli farkındalık (Mindfulness): Anı yaşamak ve duygusal dengede olmak”
Geçmiş pişmanlıkları ve gelecek kaygılarını bir kenara bırakıp şu anın tadını çıkarmanın bilinçli farkındalığın temeli olduğunu vurgulayan Psk. Özcan, “Bu yaklaşım, duygusal dengeyi sağlayarak stresle daha sağlıklı bir şekilde başa çıkmanıza yardımcı olur” dedi.
“Sağlıklı ilişkiler: Destekleyici bağlantılar kurmak”
Sağlıklı ilişkilerin, duygusal destek sağladığını ve stresle mücadele etmeyi kolaylaştırdığını söyleyen Psk. Özcan, “Toksik ilişkilerden uzak durmak ise duygusal yükü azaltır ve yaşam kalitenizi artırır” şeklinde konuştu.
“Kendine zaman ayırma: Hobi ve dinlenme ile yenilenmek”
Kişisel zamanınızı hobi ve ilgi alanlarınıza ayırmanın stresi azaltarak ruhsal olarak yenilenmeyi sağladığını belirten Psk. Özcan, “Düzenli dinlenme ise zihinsel ve fiziksel sağlığınız için önemlidir” dedi.
“Basit beslenme ve sağlık alışkanlıkları: Enerji ve sağlık”
Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin stresle başa çıkmanın doğal bir yolu olarak karşımıza çıktığını söyleyen Psk. Özcan, “Doğru beslenme ve aktif bir yaşam tarzı, enerji seviyenizi artırır ve genel sağlık durumunuzu iyileştirir” ifadelerine yer verdi.
Bu prensiplerin genel olarak basit yaşam psikolojisinin temel taşları olduğunu belirten Psk. Özcan, “Modern dünyanın getirdiği karmaşıklıklarla başa çıkmak ve daha anlamlı bir yaşam sürmek isteyen herkes için değerli bir rehber sunar. Hayatınızdaki gereksiz karmaşıklıkları azaltarak, daha dengeli, huzurlu ve tatmin edici bir yaşam sürebilirsiniz” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Geniz eti büyümesi, çocuklarda ciddi sorunlara yol açabilir”
Çocuklarda geniz etinin fizyolojik olarak 1-1.5 yaştan itibaren büyümeye başlayıp 5-6 yaşlarında büyüklük olarak pik yapıp gerilemeye başladığını vurgulayan Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, “Geniz eti ergenlikle beraber genellikle ortadan kaybolur. Ancak normalden fazla büyüdüğü durumlarda zamanında tedavi edilmezse büyüme- gelişme geriliğine, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, ağız çene ve diş yapısında bozulmalar gibi ciddi sorunlara yol açabilir” dedi.
Çocukluk çağında en sık karşılaşılan hastalıklardan birisinin geniz eti rahatsızlıkları olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, bilgilendirmede bulundu.
Fizyolojik süreç içerisinde genetik ve çevresel faktörler, alerjik durum, geçirilen hastalıklar gibi sebeplerden ötürü geniz etinin aşırı büyüyüp, bulunduğu bölge olan nazofarenksi tamamen kapatarak burun tıkanıklığı ve horlama gibi semptomlara sebep olabildiğini söyleyen Op. Dr. Ali Rıza Gökduman, “Geniz eti, burnun yutağa açılan arka kısmını kapatıp sık tekrarlayan ve uzun süre geçmeyen sinüzit gibi rahatsızlıklara sebep olabilir. Bunun dışında, anatomik olarak geniz etinin oluştuğu ‘nazofarenks’ olarak adlandırdığımız bölgede orta kulağın havalanmasını sağlayan östaki tüpleri açıldığından, bu bölgedeki tıkanıklıklar orta kulağında havalanmasını bozmakta ve dolayısıyla geçirilen üst solunum yolu hastalıklarına eşlik eden orta kulak enfeksiyonları ve uzun süre geçmeyen orta kulakta sıvı olması durumuna da sebep olmaktadır” ifadelerine yer verdi.
“Çocukların gelişimini engelleyebilir”
Çocuklarda sık tekrarlayan üst solunum yolu hastalıkları, orta kulak enfeksiyonları, burun tıkanıklığı ve horlama gibi durumlarda çocuklarda geniz etinin normalden fazla büyümüş olabileceği ele alınması gerektiğini belirten Op. Dr. Gökduman, “Geniz eti, burun tıkanıklığı ve horlama durumuna, bazen de ‘apne’ dediğimiz uykuda nefesin kesilmesi de eşlik edebilmektedir. Bu durum çocuklarda büyüme gelişme geriliğine, dikkat eksikliğine, öğrenme güçlüğüne, ağız çene ve diş yapısında bozulmalara yol açabilmektedir” dedi.
“İlaç tedavisi sonuç vermezse ameliyatla alınabilir”
Geniz eti semptomları gözlemlendiğinde, hastanın kulak burun boğaz hekimi tarafından değerlendirilmesi ve gerekli tedavinin planlanmasının gerektiğini söyleyen Op. Dr. Gökduman, şu bilgileri paylaştı:
“Bazen eşlik eden enfeksiyonların ve alerjinin tedavi edilmesiyle semptomlarda gerileme olabilirken, medikal tedavinin etkin olmadığı durumlarda ise geniz etinin ameliyatla alınması gerekmektedir. Günümüzde geniz eti, anestezi altında klasik yöntemle kazınarak alınabilmekte veya endoskopik yöntemle koblatör yardımıyla daha kanamasız olarak çıkartılabilmektedir. Her iki yöntemde de çocuklar kısa süren, görece basit bir operasyonla kısa sürede sağlığına kavuşabilmektedir” şeklinde konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Deniz suyu kalp sağlığına iyi geliyor”
Denizdeki hidrostatik basınç ve suyun hareketli olmasının kan dolaşımını hızlandırarak kan basıncını düşürdüğünü ve kalp-damar sağlığı üzerine iyileştirici etki yaptığını söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, “Yüzme vücuttaki hemen hemen her kas grubunu çalıştırarak kalp sağlığını iyileştirir, dolaşımı ve dayanıklılığı artırır” dedi.
Deniz suyunun hayatımızı zenginleştiren, doğal şifa veren bir su olduğunu dile getiren Liv Hospital Samsun Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Mustafa Yaşan, deniz ve kalp sağlığı arasındaki ilişki hakkında bilgilendirmede bulundu.
Dünya yüzeyinin yüzde 68’inden fazlasını kaplayan tuzlu suyun insan sağlığına faydalarının bilimsel olarak inceleme konusu olduğuna dikkat çeken Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, insan vücudunun da benzer oranda bu değerli sıvıdan oluşmasının tesadüf olmadığını dile getirdi. Uzm. Dr. Yaşan, deniz suyunun sağlığa faydalarını anlattı.
“Deniz suyu dolaşım sisteminizi düzenler ve kalp sağlığınıza iyi gelir”
Denizdeki hidrostatik basınç ve suyun hareketli olmasının kan dolaşımını hızlandırarak kan basıncını düşürdüğünü ve kalp-damar sağlığı üzerine iyileştirici etkisinin olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Yaşan, şu bilgileri paylaştı:
“Yüzme vücuttaki hemen hemen her kas grubunu çalıştırarak kalp sağlığını iyileştirir, dolaşımı ve dayanıklılığı artırır. Su direnci havadan yaklaşık 44 kat daha fazla olduğundan denizde yüzmek, kalbi ve akciğerleri güçlendirmenin etkili bir yoludur. Yüzmek eklemlere fazla yük bindirmeyeceğinden her yaş ve fitness seviyesine uygundur. Sahilin sakin ortamı kan basıncını düşürmeye ve rahatlamayı teşvik ederek kardiyovasküler sağlığı daha da destekleyebilir. İster hafif bir yüzme, ister güçlü bir deniz egzersizi olsun, tuzlu suda olmanın kalp sağlığına faydaları önemli ve kalıcıdır.”
“Deniz suyunun gençleştirici etkisi vardır”
Deniz suyunun kişiyi yenilenmiş hissettirdiğini belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Tuzlu sudaki yüksek magnezyum seviyeleri sayesinde denizin içinde veya yakınında olmak kaslarınızı ve sinir işlevlerinizi düzenlemenize, kan şekeri seviyenizi düzenlemenize ve hatta uykunuzu iyileştirmenize yardımcı olabilir. Bu çoğu zaman kendinizi yenilenmiş hissetmenize neden olur. Dalgaların ritmik sesleri aynı zamanda sirkadiyen ritminizi dengelemenize de yardımcı olur” dedi.
“Cildinizi iyileştirir”
Alkali bir su olan deniz suyunun magnezyum, çinko, demir ve potasyum gibi mineraller bakımından zengin olduğunu sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Bu mineraller iltihabı azaltmaya, cildimizi korumaya ve her türlü sıyrık, kesik veya yarayı iyileştirmeye yardımcı olabilir. Tuzlu su ayrıca selülit görünümünü azaltabilen lenf sıvısının akışını artırmada da etkilidir. Vücudumuzun çalışması ve gelişmesi için eser minerallere de ihtiyacı vardır. Öyle ki deniz suyu ihtiyacımız olan temel eser miktardaki besin maddelerinin çoğunu içerir. Bunlara magnezyum, manganez, kobalt, sodyum, kalsiyum, potasyum ve bor dâhildir. Ancak endişelenmeyin, bu eser mineralleri elde etmek için tuzlu su içmenize gerek yok. Denizin içinde veya yakınında olduğunuzda cildiniz tarafından vücudunuz tarafından emilirler” şeklinde konuştu.
“Nefesinize iyi gelir”
Denizde yüzmenin nefes alıp verirken hissettiğimiz tıkanıklığın açılmasına yardımcı olabileceğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yaşan, “Deniz suyu saman nezlesi, sinüzit ve astım semptomlarını hafifletebilir. Bunun nedeni denizdeki tuzlu suyun iltihabı azaltması ve vücudunuzun kendi sıvılarını taklit etmesidir. Deniz havası yüksek tuz içeriğine sahip olduğundan aslında daha yoğundur ve bu da nefes aldıkça boğazınızı ve solunum sisteminizi temizleyeceği anlamına gelir. Sonuç olarak daha rahat nefes alınabilir ve daha kaliteli bir uyku uyumanıza neden olur. Deniz havasının nispeten daha serin olması nedeniyle gün içerisinde sizi daha uyanık ve enerjik tuttuğu da bilinmektedir” ifadelerini kullandı.
“Deniz suyu sizi rahatlatır”
Deniz suyunun rahatlatıcı etkilerine de dikkat çeken Uzm. Dr. Yaşan, şu bilgileri paylaştı:
“Sahilde yalınayak yürürken hiç dünyayla barışık hissettiniz mi? ‘Topraklanma’ olarak bilinen bu olgunun bilimsel bir nedeni vardır. Serbest radikal formundaki pozitif elektronlar vücudumuzda birikebilir. Negatif yüklü kum ve tuzlu su ile doğrudan temas bunu dengeler. Bu nedenle sahilde olduğunuzda muhtemelen daha enerjik ve rahat hissedersiniz. Çoğumuzun doğal olarak denize çekildiğini hissetmemizin nedeni budur.”
“Bağışıklık sistemini güçlendirir”
Deniz suyunun bağışıklık sistemine olumlu etkileri olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Yaşan, “Deniz suyu bağışıklık sistemine, anemiye ve yüksek kan şekeri düzeylerine iyi gelir. Bu nedenle modern tıpta, özellikle bağışıklık sistemimize yardımcı olma özelliği nedeniyle artık her zamankinden daha fazla kullanılıyor. Ayrıca tuzlu su virüslere, bakterilere ve patojenlere karşı direncimizi arttırır” dedi.
“Sindirim sistemine iyi gelir”
Deniz suyunun sindirim sistemi için de bazı faydaları olduğuna değinen Uzm. Dr. Yaşan, “Az miktarda yutulan deniz suyu kalın bağırsağınızın temizlenmesine yardımcı olabilir. Tuzlu su içmenin neden olduğu bu uyarılmış bağırsak hareketi, detoks benzeri bir etki oluşturarak toksinleri, atık maddeleri ve mevcut parazitleri ortadan kaldırır” diye konuştu.
“Deniz suyu sakinleştirir”
Uzm. Dr. Yaşan, deniz suyunun psikolojik açıdan olumlu etkilerini ise şöyle açıkladı:
“İster kumlu bir kıyıya hafifçe vuran su, ister deniz bariyerini döven büyük dalgalar olsun, suyun büyüleyici etkisi çoğu zaman kaygısız bir transa girmenize yardımcı olmak için yeterlidir. Suyun hem görsel hem de işitsel unsurlara sahip olması yumuşak bir odaklanmaya girmenize yardımcı olur; bu, farkındalık veya meditasyon uygulamaları sırasında meydana gelen türden bir şeydir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
Yılport Samsunspor’da Teknik Direktör Reis sağlık kontrolünden geçti.
Yılport Samsunspor’da yeni teknik direktör Thomas Reis’in yanı sıra idari ve teknik kadro da VM Medical Park Samsun Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçti.
Kan tetkikleri ile başlayan sağlık kontrolünde teknik ekip ortopedi, iç hastalıkları, göz, kulak-burun-boğaz, genel cerrahi ve kardiyoloji bölümlerinde muayene edildi. Sağlık kontrolleri akciğer ve efor testlerinin yapılmasıyla tamamlandı
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Gözlerinizi UV ışınlarından koruyun”
Gözlerimizin, zararlı UV ışınlarına maruz kaldığında ciddi zararlar görebileceğini belirten Göz sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Talha Özdemir, “UV (ultraviyole) ışınları, kornea ve lens dâhil olmak üzere gözün tüm yüzeylerine nüfuz edebilir. Uzun süreli UV maruziyeti, katarakt, makula dejenerasyonu ve hatta göz kanseri gibi ciddi göz hastalıklarına yol açabilir. Bu nedenle, güneş gözlüğü kullanımı yalnızca moda değil, aynı zamanda sağlık açısından da hayati öneme sahiptir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Talha Özdemir, güneş gözlüğü seçerken dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Op. Dr. Özdemir, güneş gözlüğü seçerken dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
- UV Koruma: Yüzde 100 UV koruma sağlayan güneş gözlüklerini tercih edin. Bu gözlükler, hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı tam koruma sağlar.
- Lens Kalitesi: Polarize lensler, parlamayı azaltarak daha net ve rahat bir görüş sağlar. Bu lensler, özellikle su kenarında veya araba kullanırken oldukça faydalıdır.
- Çerçeve Tasarımı: Geniş ve yüzü saran çerçeveler, göz çevresini daha iyi korur. Böylece UV ışınlarının yanlardan girmesi engellenir.
- Gözlük Sertifikaları: CE ve UV 400 gibi sertifikalara sahip gözlükler, belirli standartları karşıladıklarını gösterir ve güvenle kullanılabilir.
“Katarakta neden olabilir”
Gözlerimizin, zararlı UV ışınlarına maruz kaldığında ciddi zararlar görebileceğini dile getiren Dr. Talha Özdemir, “UV ışınları, kornea ve lens dâhil olmak üzere gözün tüm yüzeylerine nüfuz edebilir. Uzun süreli UV maruziyeti, katarakt, makula dejenerasyonu ve hatta göz kanseri gibi ciddi göz hastalıklarına yol açabilir. Bu nedenle, güneş gözlüğü kullanımı yalnızca moda değil, aynı zamanda sağlık açısından da hayati öneme sahiptir” diye konuştu.
“Çocukların gözleri daha hassastır”
Çocukların gözlerinin, UV ışınlarına karşı yetişkinlerin gözlerinden daha hassas olduğunu söyleyen Op. Dr. Özdemir, “Bu nedenle, çocukların da güneş gözlüğü kullanması büyük önem taşır. Çocuklar için özel olarak tasarlanmış, esnek ve dayanıklı çerçevelere sahip güneş gözlükleri tercih edilmelidir” şeklinde konuştu.
“Göz çevresindeki kırışıklıkların oluşumunu engeller”
Güneş gözlüğü kullanımının gözleri çevresel faktörlerden koruduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “UV ışınlarından korunmanın yanı sıra göz yorgunluğunu azaltır ve gözleri toz, rüzgâr ve diğer çevresel faktörlerden korur. Ayrıca, göz çevresindeki kırışıklıkların oluşmasını engelleyerek cilt sağlığını da destekler” dedi.
“Güneş gözlüğü kullanımı farkındalığı artırılmalı”
Göz sağlığımızı korumanın en etkili yollarından biri olan güneş gözlüğü kullanımı konusunda farkındalığın artırılması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Özdemir, “Unutmayın, gözlerinizin sağlığı için kaliteli ve UV korumalı güneş gözlükleri kullanmak sadece bir tercih değil, bir zorunluluktur” ifadelerini kullandı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“ALS hastaları iyi bir takiple uzun yıllar yaşayabilir”
ALS hastalığı hakkında açıklamada bulunan Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Yakup Türkel, “İyi bir hastalık takibi, zamanında beslenme ve solunum desteği ile ALS hastaları uzun yıllar yaşayabilir. Günümüzde hastalıkla baş edebilmek için pek çok imkân bulunmaktadır. Bu imkânlar, her hastanın ihtiyacına göre belirlenir” dedi.
Motor Nöron Hastalığının (MNH), motor nöronları etkileyen bir grup bozukluğa verilen isim olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Yakup Türkel, en yaygın görülen tipinin ise Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) olduğunu söyledi. Doç. Dr. Türkel, 21 Haziran Dünya ALS Günü nedeniyle bilgilendirmede bulundu.
“55 yaş sonrası ALS hastalığına dikkat”
ALS’nin tüm dünyada görülen bir hastalık olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yakup Türkel, “ABD’de ünlü beyzbolcu Lou Gehrig, İngiltere’de Stephen Hawking ve ülkemizde futbolcu Sedat Balkanlı ile tanınmaktadır. Nadir görülen bir hastalık olan ALS, toplumda 100 binde 2-3 kişide görülmektedir. Türkiye’de ise yaklaşık 10 bin ALS hastası olduğu tahmin edilmektedir. Erkeklerde daha sık görülen ALS’nin ortalama başlangıç yaşı 55’tir. Ancak her yaşta ortaya çıkabilir” şeklinde konuştu.
ALS hastalarının yüzde 90’ının sporadik, yüzde 10’unun ise ailesel olduğunu belirten Doç. Dr. Türkel, “Son yıllarda ALS ile ilişkili birçok genetik mutasyon bulunmuştur. ALS’li kişilerin yüzde 15’i, frontotemporal demans belirtileri gösterebilir. Tanı konulduktan sonra hastaların çoğu 20 ila 48 ay yaşar, ancak yüzde 5-10’u on yıl veya daha fazla yaşayabilir. Hastalığın sebebi henüz net olarak ortaya konulamamıştır” dedi.
“Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler olabilir”
ALS belirtilerinin kişiden kişiye farklılık gösterebildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Türkel, bunları şöyle sıraladı:
“Ağrısız kas güçsüzlüğü: Kalem tutmak, düğme iliklemek, çanta taşımak zorlaşabilir veya hasta yürürken tökezleyebilir.
Konuşma veya yutma güçlüğü: Peltek ve genizden konuşma fark edilebilir.
Kaslarda seyirme ve kramplar: Bu belirtiler yaygındır. Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler olabilir. ALS vücudun bütün kaslarını etkilemediğini hastanın, gaitasını ve idrarını kontrol edebildiğini, cinsel fonksiyonları etkilenmediğini ve kalp kasının zarar görmediğini belirten Doç. Dr. Türkel, “Göz kasları genellikle en son etkilenir veya hiç etkilenmeyebilir. Zihinsel işlevler hastaların büyük kısmında normaldir” dedi.
“ALS hastalığında tanı ve tedavi yöntemleri”
ALS tanısının klinik belirti ve bulgulara dayanarak konulduğunu söyleyen Doç. Dr. Türkel, “Elektromiyogram (EMG), manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve bazı kan ve idrar tetkikleri gerekebilir. ALS’nin kesin bir tedavisi henüz bulunmamaktadır. FDA (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından onaylanan üç ilaç hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için kullanılmaktadır. Türkiye’de sadece biri SGK kapsamında olup, diğer ilaçlar henüz mevcut değildir. Yeni ilaç çalışmaları yoğun olarak devam etmektedir” ifadelerine yer verdi.
“ALS hastalarının yaşam kalitesinin artırılması”
ALS hastalarının yaşam kalitesinin yükseltilmesi, bakım verenlerin ve ailelerin desteklenmesinin büyük önem taşıdığını söyleyen Doç. Dr. Türkel, “İyi bir hastalık takibi, zamanında beslenme ve solunum desteği ile ALS hastaları uzun yıllar yaşayabilir. Günümüzde hastalıkla baş edebilmek için pek çok imkân bulunmaktadır. Bu imkânlar, her hastanın ihtiyacına göre belirlenir” dedi.
“Toplumsal farkındalık oluşturulmalı”
ALS hastalığı hakkında toplumsal bilinç ve farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl 21 Haziran’ın “Dünya ALS Günü” olarak kutlanmakta olduğunu söyleyen Doç. Dr. Türkel, “ALS hastalarının yaşam kalitesini artırmak ve toplumsal farkındalığı artırmak için destekleriniz büyük önem taşımaktadır. ALS hakkında daha fazla bilgi ve destek için ilgili sağlık kuruluşlarına başvurabilirsiniz” şeklinde konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Kurban Bayramı’nda kene riski artıyor”
Kurban kesimi sırasında gerekli önlemler alınmazsa hayvanlarda bulunan kenelerden insanlara KKKA (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi), riketsiya, tularemi, Lyme hastalığı, kist hidatik, şarbon ve çeşitli bakteriyel hastalıkların bulaşabildiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Kurban Bayramı dönemlerinde hayvanlarla temasın ve kesimin artması, bu tür hastalıkların yayılma riskini artırmaktadır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, Kurban Bayramı’nda kene ısırmalarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Hayvancılık ve hayvan kesimiyle uğraşan celepler, kasaplar, mezbaha çalışanları ve veterinerlerin KKKA (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi) açısından yüksek risk altında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Virüs hayvanlarda belirti göstermese de yeterli önlem alınmadan yapılan hayvan bakımı veya kurban kesimi sırasında insanlara bulaşabilir. Kurban kesimi, belirlenen yerlerde veya mezbahanelerde işin ehli kişiler tarafından yapılmalıdır. Kesim yapacak kişilere enfeksiyonların bulaşmasını önlemek konusunda eğitim verilmesi büyük önem taşır” şeklinde konuştu.
“Kurbanlıkların sevki”
Yurtiçi hayvan hareketlerinin Kurban Bayramı öncesinde arttığını vurgulayan Prof. Dr. Leblebicioğlu, “KKKA hastalığının sık görüldüğü bölgelerden başka bölgelere hayvanlar aracılığıyla KKKA virüsü taşınabilmektedir. Hayvanlar sevk öncesinde 30 gün süre ile izole edilmelidir. Özellikle ilaçlanması gereken hayvan grubu büyük baş hayvanlardır, veteriner hekim kontrolünde büyük baş hayvanların keneye karşı ilaçlanmaları KKKA virüsü taşıyan kene popülasyonunu azaltacaktır. Hayvan pazarlarına getirilen kurbanlıklar kene riskine karşı veteriner hekimler tarafından kontrol edilmelidir. Belirlenen yerler dışında kurbanlık alım satımı yapılmamalıdır” ifadelerini kullandı.
“Kesim sırasında alınması gereken önlemler”
Kesim sırasında kan ve hayvanın vücut sıvılarından bulaşmayı önlemek için sıvı geçirmez önlükler ve kalın eldivenler kullanılmasını öneren Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Kesim sırasında yaralanmamaya dikkat edilmelidir. Derinin hayvandan ayrılması sonucunda beslenme olanağı kaybolan keneler yeni bir konak arayışına girecektir. Bu yüzden hayvan derisine çıplak elle dokunulmamalıdır. Kesim sonrası enfekte olduğu düşünülen atıklar derine gömülerek imha edilebilir. Deriler usulüne uygun olarak tuzlanmalıdır” dedi.
“Yol kenarlarında ve bahçelerde kesim yapılmamalı”
Kesim işlemlerinin uygunsuz olarak yol kenarlarında veya bahçelerde yapılabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bu durum hayvanlardan insanlara enfeksiyonların bulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Atıklar açık alanda bırakılmamalı, derine gömülerek imha edilmelidir. Bu atıkların evcil ve yabani hayvanlar tarafından tüketilmesi önlenmelidir. Bu amaçla kesim alanı ve çevresinde, evcil ya da sokak hayvanlarının girmesi engellenmelidir. Alınan bu önlemler, hayvanlardan insanlara bulaşan diğer hastalıkların da geçişini önleyecektir” şeklinde konuştu.
“Kenelerden korunma yolları”
Kenelerin vücutta kaldığı süre arttıkça hastalanma riskinin de arttığına değinen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bu nedenle keneler mümkün olduğunca erken çıkarılmalıdır. Vücuda tutunmuş kenelere çıplak elle dokunulmamalı, kopartılmaya veya ezilmeye çalışılmamalıdır. Keneler, bir pens veya bu amaçla kullanılan benzeri aletlerle çıkarılabilir. Eğer kişi bu şekilde keneyi çıkaramazsa, vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmalı ve kene çıkarılmalıdır” dedi.
“Ateş, halsizlik, kas ağrısı ve kanama varsa sağlık kuruluşuna başvurulmalı”
Kene tutunması veya hayvan teması sonrasında yapılabileceklere dikkat çeken Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Ateş, halsizlik, kırgınlık, kas ağrısı ve kanama gibi şikâyetler varsa, mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Kenelere çıplak elle dokunulmamalıdır”
Kenelerle mücadelede parkların ilaçlanması yaygın bir yöntem olarak düşünülse de bu uygulamanın çevre dengesini bozabileceğini belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Parklarda görülen keneler genellikle köpek kenesi olup, KKKA taşımazlar ancak başka mikroorganizmaları taşıyabilirler. Şehirlerde sokak köpeklerinin kontrolsüz olması bu tür kene popülasyonunun artışına neden olmaktadır. Geniş park alanlarının ilaçlanması ile kene eradikasyonu sağlanamamaktadır. Bu yüzden şehirlerdeki park ve bahçelerin ilaçlanması önerilmemektedir. Parklarda dolaşan evcil köpekler eve dönüşte kene yönünden kontrol edilmelidir ve hayvanlardaki kenelere çıplak elle dokunulmamalıdır” dedi.
“Kanatlı hayvanlar kenelerin beslenmesi için iyi bir konak görevi görür”
Kene popülasyonunu azaltmak için doğaya salınan kanatlı hayvanların (keklik, beç tavuğu, sülün vb.) aksine kenelerin beslenmesi için iyi bir konak görevi gördüğünü işaret eden Prof. Dr. Leblebicioğlu, bu yüzden bu tür yaklaşımların kene sayısının azaltılması yerine artmasına da neden olabileceği uyarısında bulundu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Stresli yaşam bipolar bozukluğu tetikleyebilir”
Bipolar bozukluğun, kişinin ruh halindeki sürekli dalgalanmalar nedeniyle yaşam kalitesini olumsuz etkilediğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Buse Gökçe, “Toplumda her 100 kişiden 1-2’sinde görülen bipolar bozukluk, sıklıkla 15-35 yaş aralığındaki genç erişkinlerde ortaya çıkar. Kadın ile erkeklerde eşit oranda görülür” dedi.
Bipolar bozukluğun bireylerin yaşamında belirli dönemlerde depresyon ve diğer zamanlarda ise enerjinin, uykusuzluğun ve hareketliliğin arttığı manik dönemlerle seyreden yaygın bir ruhsal hastalığı olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uzm. Klnk. Psk. Buse Gökçe, bilgilendirmede bulundu.
“Genetik yatkınlığı olanlarda daha fazla görülür”
Bipolar bozukluğun kesin nedeni henüz belirlenemediğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “Genetik, nörokimyasal ve çevresel faktörlerin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Genetik yatkınlığı olan bireylerde bu bozukluğun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca, stresli yaşam koşulları, ağır travmalar ve sevilen birinin kaybı gibi durumlar da bipolar bozukluğun tetiklenmesine neden olabilir” şeklinde konuştu.
“Belirtileri kişiden kişiye değişir”
Bipolar bozukluk belirtilerinin kişiden kişiye değişebilir ve farklı yoğunluklarda olabileceğine dikkat çeken Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “Manik belirtiler arasında enerji artışı, aşırı mutluluk, kendini önemli hissetme ve ajitasyon öne çıkarken, depresif belirtilerde enerji eksikliği, değersizlik hissi, özgüven düşüklüğü ve intihar düşünceleri görülür” dedi.
“Aşırı neşeli hissetme, hızlı konuşma ve çok para harcama görülebilir”
Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, mani döneminde görülebilecek belirtileri şöyle sıraladı;
“Aşırı neşeli ve coşkulu hissetme,
Özgüvende artış,
Uyku ihtiyacında azalma,
Hızlı konuşma,
Çok para harcama,
Cinsel dürtülerde artış,
Alkol ve uyuşturucu kullanımı,
Sabırsızlık,
Uygun olmayan davranışlarda artış.”
“Depresif dönemde uyuma güçlüğü, iştahsızlık ve intihar düşünceleri olabilir”
Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, depresif dönemde görülebilecek belirtileri ise şöyle sıraladı;
Keyifsizlik,
Enerji eksikliği,
Konsantrasyon zorluğu,
Umutsuzluk hali,
Uyuma güçlüğü,
İştahsızlık,
İntihar düşünceleri.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Tedaviyi reddetme eğilimi olabilir”
Karma dönemde ise hem mani hem de depresif atağa ait belirtilerin birlikte görüldüğünü belirten Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “Kişi çok mutlu bir ruh hali içindeyken kısa süre sonra kendisinden şüphelenebilir hale gelebilir. Bipolar belirtilerinin her gün görülmesi ve en az bir hafta veya daha uzun sürmesi gerekmektedir. Mani dönemi genellikle aniden ortaya çıkar ve bu dönemde kişiler hasta olduklarının farkında olmayabilir ve tedaviyi reddetme eğiliminde olabilirler” şeklinde konuştu.
Bipolar Bozukluk tedavi yöntemleri
Bipolar bozukluğun yaşam kalitesini etkileyebileceğini ve işlevsellikte ciddi sorunlara neden olabileceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “Ancak uygun tedavi ve destekle birlikte birçok kişi semptomlarını yönetebilir ve dengeli bir yaşam sürdürebilir. En önemli faktör, hastanın atak dönemlerinin gözlemlenmesidir. Atakların büyük bir kısmında hasta, ne hissettiğini, ne yaşadığını ve kendisinde ne tür değişikliklerin meydana geldiğini fark edemeyebilir. Bu gibi durumlarda, hastanın hekimle olan işbirliği, yakın çevresinin desteği ve takibi oldukça önemlidir” dedi.
Tedavinin genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapinin bir kombinasyonunu içerdiğini belirten Uzm. Klnk. Psk. Gökçe, “İlaç tedavisinde, duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotik ilaçlar kullanılabilir. Psikoterapi, bireyin hastalığını daha iyi anlamasına, stresle başa çıkma stratejileri geliştirmesine ve yaşam kalitesini artırmasına yardımcı olabilir” diyerek sözlerini noktaladı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Yaz aylarında sıcak çarpması ve inme riski artıyor”
Yaz aylarının gelmesiyle sıcak çarpması ve inme riskinin de artış gösterdiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, “Özellikle geçmişinde inme geçirmiş bireyler, yüksek dozda kan sulandırıcı kullananlar ve hipertansiyon, diyabet, kolesterol gibi risk faktörlerine sahip kişilerin yaz aylarında ekstra dikkatli olmaları gerekmektedir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, sıcak çarpması ve inme hakkında bilgilendirmede bulundu.
“11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarıda bulunulmamalı”
İnme ve sıcak çarpmasından korunmak için önlemler almanın hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Bu önlemler arasında sıvı-elektrolit dengesinin iyi sağlanması en başta gelmektedir. Günlük sıvı ihtiyacının düzenli karşılanması ve bu ihtiyacın gün içerisine eşit şekilde yayılması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, nemli ve çok sıcak ortamlardan kaçınmak ve özellikle güneşin en yoğun olduğu 11:00 ile 16:00 saatleri arasında dışarıda bulunmamak gerekmektedir” şeklinde konuştu.
“Açık renkli kıyafetler tercih edilmeli”
Kıyafet seçimi de sıcak havalarda korunmada kritik bir rol oynamakta olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Yaz aylarında mevsime uygun, açık renkli kıyafetler tercih edilmelidir. Böylece vücut, sıcak havadan daha az etkilenir ve sıcak çarpması riski azaltılmış olur. Risk grubundaki bireylerin doktor kontrolünde verilen ilaçlarını düzenli kullanmalarının önemi de yadsınamaz” dedi.
“Gün içinde banyo yapılmalı”
Gün içerisinde banyo yapmanın ve vücudu nemlendirmenin de sıcak çarpmasından korunmada etkili bir yöntem olduğu belirten Dr. Öğr. Sandıkçı, “Bu sayede vücut ısısı düşürülerek, sıcak havanın olumsuz etkileri en aza indirilebilir” ifadelerini kullandı.
“Sıcak çarpmasından koruyacak öneriler”
Özellikle sıcak yaz aylarında toplumun bilinçlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda uyarılarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, inme ve sıcak çarpmasından korunmak için alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı:
“Bol sıvı tüketimi: Su başta olmak üzere, elektrolit dengesini koruyacak içeceklerin tüketimi artırılmalıdır.
Gölge alanlarda bulunma: Mümkün olduğunca gölgede kalmak, doğrudan güneş ışınlarına maruz kalmamak önemlidir.
Hafif egzersizler: Ağır fiziksel aktivitelerden kaçınılmalı, hafif tempolu yürüyüşler tercih edilmelidir.
Serinleme yöntemleri: Klima veya vantilatör gibi serinletici cihazlar kullanılabilir.”Bu basit ancak etkili önlemlerle yaz aylarında inme ve sıcak çarpması risklerini en aza indirmenin mümkün olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Sağlığınızı korumak için gerekli tedbirleri almayı ihmal etmeyin” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Yüksek dopamin, uykusuzluğa neden olabilir”
Dopaminin, beyindeki ödül sisteminde kritik rol oynayan bir nörotransmitter olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Önder Özüm Polat, “Yüksek dopamin seviyeleri mani, halüsinasyonlar, sanrılar, obezite, bağımlılık, şizofreni, iştah artışı, aşırı kaygı, duygusal değişimler, uykusuzluk, konsantrasyon problemleri, stres, yüksek cinsel dürtü ve empati kaybı gibi sorunlara yol açabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi İç Hastalıkları (Dâhiliye) Uzmanı Dr. Önder Özüm Polat, dopamin ve dopamin detoksu hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Dopaminin tanımını yapan Uzm. Dr. Polat, “Dopamin, beyindeki ödül sisteminde kritik rol oynayan bir nörotransmitterdir. Hareket, motivasyon, ruh hali, dikkat, hafıza, öğrenme gibi çeşitli bilişsel ve davranışsal işlevlerin kontrolünde etkilidir. Yeterli miktarda dopamine sahip olmak hem vücut hem de beyin sağlığı için önemlidir. Dopamin, yeteneklerimize, dikkatimize, keyif ve zevk almamıza katkı sağlar. Mutluluk, başarı ve iyi hissetme duyguları dopamin salınımıyla ilişkilidir” dedi.
“Düşük dopamin yorgunluğa neden olabilir”
Dopamin seviyelerindeki dengesizliklerin çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkat çeken Uzm. Dr. Polat, “Yüksek dopamin seviyeleri mani, halüsinasyonlar, sanrılar, obezite, bağımlılık, şizofreni, iştah artışı, aşırı kaygı, duygusal değişimler, uykusuzluk, konsantrasyon problemleri, stres, yüksek cinsel dürtü ve empati kaybı gibi sorunlara yol açabilir. Düşük dopamin seviyeleri ise yorgunluk, motivasyon düşüklüğü, mutsuzluk, uyku sorunları, konsantrasyon problemleri ve cinsel isteksizliğe neden olabilir” şeklinde konuştu.
“Sarımsak dopamini düşürebilir”
Dopamin seviyelerini dengelemek için bazı besinlerin ve yöntemlerin tercih edilebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Polat, “Dopamini düşüren besinler arasında sarımsak, kaju, kuşkonmaz, melisa otu, papatya çayı yer alırken; muz, çilek, karpuz, kuru erik, yaban mersini, kefir, yoğurt, peynir, balık, hindi, tavuk gibi besinler dopamine destek verir. Ayrıca çikolata, kuruyemiş, kahve ve süt de dopamine doğrudan etkili olabilir” dedi.
“Dopamin detoksu”
Dopamin detoksu hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Önder, “Dopamin detoksu, bağımlılık yaratan davranışlardan (abur cubur, sosyal medya vb.) bir süreliğine uzak durmayı içeren bir süreçtir. Buradaki amaç, beyni ‘sıfırlamak’ ve sağlıklı zevklerden keyif almayı sağlamaktır. Dopamin detoksu için önerilen adımlar bir hafta sosyal medya, TV, film, oyun vb. aktivitelerden uzak durmak, günün ilk saatlerinde cep telefonunu kapatmak, şeker ve tatlı yiyeceklerden 1-2 hafta kaçınmak, kafein ve alkolden 1-2 hafta uzak durmak, egzersiz ve doğa yürüyüşleri yapmak, meditasyon, yoga, nefes egzersizleri uygulamaktır” ifadelerini kullandı.“4 maddede dopamin”
Dopamin hakkında bilmemiz gerekenleri Uzm. Dr. Polat, Son olarak dopamin hakkında bilmemiz gerekenleri 4 maddede şu şekilde sıraladı:
⦁ “Dopamin, beyindeki ödül sistemiyle ilişkili önemli bir nörotransmitterdir.
⦁ Dopamin, hareket, motivasyon, ruh hali, dikkat gibi işlevleri kontrol eder.
⦁ Dopamin eksikliği yorgunluk, motivasyon düşüklüğü, mutsuzluk gibi sorunlara yol açabilir.
⦁ Dopamin fazlalığı ise mani, halüsinasyonlar, iştah artışı, bağımlılık gibi problemlere neden olabilir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Pozitif bakış açısı, sınav performansını artırabilir”
Sınav dönemlerinin öğrenciler için kaygı ve stres kaynağı olabileceğine dikkat çeken Psikolog Anıl Özcan, “Başarı ve başarılacak hedefler hakkında notlar tutmak, olumsuz düşünceleri olumlularla değiştirmenize yardımcı olacaktır. Pozitif bir bakış açısı, sınav performansını artıracaktır” dedi.
Sınav dönemlerinin öğrenciler için kaygı ve stres kaynağı olabileceğini belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Psikolog Anıl Özcan, ancak doğru adımlar atılarak, sınav kaygısının yönetilebileceğini ve öğrencilerin hedefledikleri başarıya ulaşabileceklerini söyledi.
“Planlı ve programlı çalışma tercih edilmeli”
Düzenli ve zamana yayılmış bir çalışma programıyla sınava hazırlanmanın kaygıyı azaltacağını söyleyen Psk. Özcan, “Küçük tekrarlar ve periyodik tekrarlar, öğrenmeyi pekiştirecek ve stres seviyesini düşürecektir. Protein, su, sebze ve meyveler gibi besinler, kaygıyı dengeleyen etkiye sahiptir. Bunları düzenli tüketmek, fiziksel ve zihinsel sağlığı destekleyecektir” diye konuştu.
“Pozitif bir bakış açısı sağlanmalıdır”
Başarı ve başarılacak hedefler hakkında notlar tutmanın olumsuz düşünceleri olumlularla değiştirmeye yardımcı olacağını söyleyen Psk. Özcan, “Pozitif bir bakış açısı, sınav performansını artıracaktır” ifadelerini kullandı.
“Gevşeme egzersizleri yapılabilir”
Sınavdan önce yeterli uyku almak ve dinlenmenin zihinsel ve fiziksel olarak tazelenmeyi sağlayacağını vurgulayan Psk. Özcan, “Dinlenmiş bir beyin, sınavda daha iyi performans gösterebilir. Derin nefes alma, meditasyon ve diğer gevşeme teknikleri, stresi azaltır ve sakinleştirir. Ayrıca, ortamı havalandırarak da rahatlamanız sağlanabilir” şeklinde konuştu.
“Ailelerin desteği önemli”
Psk. Özcan, ailelerin de çocuklarının sınav kaygısıyla başa çıkmalarına yardımcı olabileceğine değinerek ebeveyn olarak çocukların sınav kaygısını azaltacak tavsiyelerini şöyle sıraladı:
Destekleyici olun
Olumlu motivasyon sağlayın
Stresi azaltmalarına yardımcı olun
Planlama ve hazırlık sürecinde destek olun
Başarılarını değerlendirin
Psk. Özcan, “Bu yöntemleri uygulayarak, sınav kaygısını etkin bir şekilde yönetebilir ve başarılı sonuçlar elde edilmesine yardımcı olunabilir. Tüm sınava girecek öğrencilere başarılar dilerim” diyerek sözlerini noktaladı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Her gün 22 bin kişi tütün ürünleri nedeniyle ölüyor”
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1,3 milyar kişinin tütün ürünü kullandığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, “Kullanıcıların yüzde 80’inin yaşadığı düşük ve orta gelirli ülkelerde tütün ürünlerine bağlı hastalık ve ölüm oranları çok yüksektir. Dünyada her gün 22 bin kişi, yılda ise 8 milyondan fazla kişi tütün ürünleri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Bu ölümlerin 7 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımına, 1.2 milyondan fazlası ise tütün dumanına pasif maruz kalmaya bağlıdır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, 31 Mayıs Dünya Tütüne Hayır Günü dolayısıyla bilgilendirmelerde bulundu.
Türkiye’de ölümlerin yüzde 23’ünün tütüne bağlı hastalıklar nedeniyle gerçekleştiğini ve bu oranın her geçen gün artmakta olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, “Tütün mamullerinin tüketimi, toplumların bugününü ve geleceğini tehdit eden bir salgın olarak görülebilir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünyadaki çocukların yarısı tütün dumanıyla kirlenmiş havayı solumakta ve her yıl 65 bin çocuk pasif içiciliğin yol açtığı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmektedir. Hamilelik döneminde tütün ürünü kullanmak, bebekler için ömür boyu sürecek sağlık sorunlarına yol açmaktadır” şeklinde konuştu.
“Tütün ürünleri kanser, kalp- damar ve KOAH gibi hastalıklara yol açıyor”
Tütün ürünlerinin her türlüsü zararlı olduğunu ve tütün dumanına maruz kalmanın güvenli bir yanı olmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Dünyada ve Türkiye’de en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı madde olan tütün ürünleri kanser, kalp damar hastalıkları, KOAH gibi pek çok önlenebilir hastalık ve erken ölüm sebepleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Tütün ürünü kullanımı, akciğer kanseri başta olmak üzere ağız ve gırtlak, soluk borusu, yemek borusu, mide, bağırsak, karaciğer, pankreas, böbrek, mesane, erkeklerde prostat, kadınlarda meme, rahim ağzı kanseri gibi pek çok kansere sebep olur” dedi.
“Yıllık ekonomik zararı 1.4 trilyon dolar”
Tütün ürünlerinin hem ev ekonomisine hem de ülke ekonomisine zararı olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre tütün ürünü kullanımına bağlı toplam ekonomik kaybın yıllık 1.4 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Bu maliyetler her geçen yıl artmaya devam edecektir” ifadelerine yer verdi.
Çevresel zararlar
İnsan sağlığına olan zararın yanı sıra tütün kullanımının gezegenimize verdiği zararlar da oldukça fazla olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Tütün yetiştiriciliği için ormanlar yok edilmekte, verimli tarım alanları zarar görmekte ve su kaynakları tüketilmektedir. Tütün ürünlerinin zehirli atıkları bu sınırlı ve değerli kaynakların zarar görmesine sebep olmaktadır. Her yıl oluşan 2 milyon ton tütün ürünü ambalaj atığı çevreye zarar vermektedir” dedi.
“Tek bir sigara tütününün yetişmesi için 3.7 litre su tüketiliyor”
Tütün üretimi için pek çok tarım ürününden daha fazla su tüketimi gerekmekte olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Tek bir sigara tütününün yetiştirilmesi, üretimi, nakliyesi için yaklaşık 3,7 litre su kullanılmaktadır. Tütün endüstrisi dünyada her yıl yaklaşık 22 milyar ton su tüketimine sebep olmaktadır. Sigara izmaritleri, dünya çapında en yaygın atılan atıktır. Her yıl dünyada 4,5 trilyon sigara izmariti atığı oluşmaktadır. Sigara izmaritlerinde bulunan pek çok tehlikeli kimyasal madde ve elektronik sigara atıkları sulara ve toprağa sızarak doğaya zarar vermektedir. Ayrıca tütün endüstrisi yılda 84 milyon ton karbondioksit eşdeğerinde sera gazı salınımına sebep olmaktadır. Tütün dumanı, dizel egzozundan daha yüksek oranda partikül atılmasına sebep olarak hava kirliliğini artırmakta ve ekosisteme zarar vermektedir. Kısaca tütün endüstrisi insanları olduğu gibi gezegenimizi de zehirlemektedir” şeklinde konuştu.
Tütün endüstrisinin rolü
Tütün tehdidinin en önemli aktörünün tütün endüstrisi olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Tütün şirketleri ürettikleri tütün çeşitlerini ‘yeni’ algısıyla topluma tanıtmakta ve özellikle çocuk ve genç kadınları hedef alan çalışmalar yapmaktadırlar. Ülkemizdeki kullanım boyutu ve ticaret hacmi kesin olarak bilinmemekle beraber, dünyada hızlı bir şekilde yaygınlaşmakta olduğu gözlenen elektronik sigara ve dumansız tütün ürünleri, tütün endüstrisi tarafından zararsız, masum ve sigara bıraktırma özelliğine sahip olduğu yönünde yanıltıcı bilgiler verilerek pazarlanmaktadır” dedi.
Başta insan sağlığı olmak üzere üzerinde yaşadığımız gezegenimizin de korunmasına yönelik çabaların son derece değerli olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Bu sebeple her türlü tütün ürününün kullanımı ile mücadele şarttır” ifadelerine yer verdi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
Sağlık çalışanları ve Medical Park Samsun Engelligücü’nden empati maçı
VM Medical Park Samsun Hastanesi, Engelliler Haftası dolayısıyla farkındalık oluşturmak amacıyla, Medical Park Samsun Engelligücü oyuncularıyla bir empati futbol maçı düzenledi.
Doğu Park Haluk Ulusoy Suni Çim Sahası’nda gerçekleşen maçta VM Medical Park Samsun Hastanesi çalışanları ile Medical Park Samsun Engelligücü oyuncuları karşı karşıya geldi. Maçta sağlık çalışanları takımında VM Medical Park Samsun Hastanesi hekimlerinden Uzm. Dr. Erdal Hancıoğlu, Uzm. Dt. Mustafa Ay, Dt. Ataben Efe Çelik ve Dt. Burhan Kaan Bafra, Kurumsal Tanıtım Bölge Müdürü Güven Erol, Misafir Hizmetleri Müdürü Enes Mızıkacı yer aldı. Hastane çalışanları ve misafirleri, heyecan dolu maçı yakından takip etti.
“Engelli bireyler toplumdan soyutlanmamalı”
VM Medical Park Samsun Hastanesi Başhekimi Dr. Şafak Aygül, engelliğin asla sosyal hayatı etkileyen veya toplum bütünlüğünü bozan bir kusur olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı. Dr. Aygül, “Engelli bireylerin toplumdan soyutlanmaması çok önemlidir. Bizler bu bütünlüğü sağlamakla ve bu bilinci oluşturmakla yükümlüyüz. Bu bilinci oluşturmak için bugün Medical Park Samsun Engelligücü oyuncuları ve sağlık çalışanlarımızın katılımıyla bir empati maçı düzenledik. Katılımları için kendilerine teşekkür ederiz. Unutmayalım ki engel sadece kalbimizdedir” dedi.
“Toplumda farkındalığı artırmak çok önemli”
Medical Park Samsun Engelligücü Kulüp Başkanı İlhan Elmalı ise, “Bizler her zaman kendimizi geliştirmeliyiz ve aktif rol oynamalıyız. Engelli bireyler toplumla bütünleşmeli. Bu konuda toplum farkındalığını artırmak çok önemli, bu bağlamda böyle bir farkındalık etkinliğine imza atan hem hastaneye hem de maçta karşı karşıya geldiğimiz hekimlerimize teşekkür ederiz” diye konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Çocuklarda gereksiz antibiyotik kullanımı tehlikeli olabilir”
Çocuklarda artan antibiyotik kullanımının riskleri hakkında bilgiler paylaşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emel Şen, “Çalışmalar hayatın ilk 1000 günü içinde kullanılan antibiyotiklerin çocuklarda alerjik hastalıklar, dikkat eksikliği, konuşma bozukluğu, zihinsel yetersizlik, işitme bozuklukları riskini artırdığını gösteriyor” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Çocuk Hastalıkları Kliniği’nden Dr. Öğr. Üyesi Emel Şen, antibiyotik kullanımının çocuklar üzerindeki etkileri hakkında uyarılarda bulundu. Antibiyotik tüketiminde ülkemizin dünyada yüzde 42,2 ile birinci sırada olduğuna dikkat çeken
Dr. Öğr. Üyesi Emel Şen, “Son yıllarda geliştirilen yeni bir antibiyotik yok ve dünya hızla artan bir antibiyotik direnci ile karşı karşıya. Teşhis ve tedavide önemli gelişmeler söz konusu. Organ nakilleri, yoğun bakım hizmetleri, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların başarılı ancak maalesef antibiyotik direnci nedeniyle, bu tedaviler sırasında gelişecek bir bakteriyel hastalık sonucunda sevdiklerimizi kaybedebiliyoruz” şeklinde konuştu.
“Anne sütü çocukları enfeksiyondan korur”
Çalışmaların hayatın ilk 1000 günü içinde kullanılan antibiyotiklerin çocuklarda alerjik hastalıklar, dikkat eksikliği, konuşma bozukluğu, zihinsel yetersizlik, işitme bozuklukları riskini artırdığını gösterdiğini işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Emel Şen, “Çocukluk çağında görülen hastalıkların çok büyük bir kısmı, nezle, grip, bronşiolit, ishal gibi, viral enfeksiyonlardır. Bu dönemde antibiyotik tedavisi gereksiz hatta uzun vadede zararlıdır. Anne sütü ile beslenme ve çocukluk çağı aşılarına hassasiyetin artması çocuklarımızı enfeksiyon hastalıklarının sebep olduğu hastalıklardan ve ölümden korur” ifadelerini kullandı.
“Nefes almada zorluk ve çarpıntı gibi yan etkiler olabilir”
Antibiyotiklerin bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılan ilaçlar olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Şen, şu bilgileri paylaştı:
“Antibiyotikler en uygun yoldan etkin dozda optimum aralıklarla ve uygun süreyle kullanılmalıdır. Antibiyotiklerin en sık görülen yan etkileri kaşıntı, döküntüler, nefes almada zorluk, çarpıntı gibi alerjik belirtiler, ishal, kabızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı gibi sindirim sistemi yan etkileridir. Antibiyotikler zararlı bakterilerle birlikte bağırsaktaki yararlı bakterileri de yok edip bağışıklığı olumsuz etkileyebilir. Bazı antibiyotik grupları ile kadınlarda vajinal rahatsızlıklar da görülebilmektedir.”
“Doktor önerisi olmadan kullanılmamalı”
Antibiyotiklerin doktor önerisi olmadan reçetesiz kullanılmasının da başta böbrek ve karaciğer olmak üzere organlara zarar verebileceğini aktaran Dr. Öğr. Üyesi Şen, “Bunun dışında, farklı yan etkilere maruz kalınabileceği gibi gereksiz kullanılan antibiyotik tedavileri sonucunda bakterilerin sonraki tedavilere direnç göstermesine neden olunabilir. Bazı antibiyotikler bireyin aldığı diğer ilaçlarla etkileşime girebilir. Bu, reaksiyonlara neden olabilir veya tedavilerden herhangi birinin etkinliğini azaltabilir. Ayrıca yan etki görülme sıklığı da artabilir. Bu yüzden bireye bir antibiyotik reçete edildiğinde, birey başka ilaçlar alıyorsa bunu doktoruna iletmelidir” şeklinde konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Z Kuşağında Miyop Alarmı”
Çocukların uzun süre dijital ekranlara bakmasının miyopiye neden olabileceğine dikkat çeken Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aziz Çil, “Erken yaşta uzun saatler boyunca cep telefonu ve tablet kullanımı miyopiye neden olabilir. Özellikle pandemi döneminde uzaktan eğitim sürelerinin uzaması ve evde daha fazla bilgisayar ve cep telefonu kullanımı, miyop çocukların derecelerinin hızla artmasına ve yeni miyoplu bireylerin ortaya çıkmasına yol açmıştır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi, Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aziz Çil, çocuklarda miyopi (miyop) rahatsızlığı konusunda bilgilendirmelerde bulundu. Miyopinin, uzağı iyi görememe olarak bilinen bir göz rahatsızlığı olduğunu belirten Op. Dr. Çil, “Son yıllarda yaşam şartları ve alışkanlıkların değişimiyle birlikte çocukluk çağlarında daha sık karşılaşılmaktadır” diye konuştu.
“Genetik yatkınlık neden olabilir”
Miyopiye yol açan etkenlere değinen Op. Dr. Çil ,”Miyopinin görülme sıklığı, anne-baba veya yakın akrabalarda miyopi bulunması durumunda daha fazladır. Erken yaşta uzun saatler boyunca cep telefonu ve tablet kullanımı miyopiye neden olabilir. Özellikle pandemi döneminde uzaktan eğitim sürelerinin uzaması ve evde daha fazla bilgisayar ve cep telefonu kullanımı, miyop çocukların derecelerinin hızla artmasına ve yeni miyoplu bireylerin ortaya çıkmasına yol açmıştır” şeklinde konuştu.
“Miyopinin ilerlemesi mümkün olduğunca yavaşlatılmalıdır”
Miyopi genellikle ilkokul çağlarında başladığını ve yaklaşık yirmili yaşlara kadar ilerlediğini belirten Op. Dr. Çil, “Miyopinin gerilemesi mümkün değildir. Yüksek derecelerde miyopisi olan kişilerde glokom, retina yırtığı ve retina dejenerasyonu gibi başka göz rahatsızlıkları da ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda, çok yüksek derecelerdeki miyopun lazerle tedavisi mümkün olmayabilir. Bu nedenle, miyopinin ilerlemesini mümkün olduğunca yavaşlatmak önemlidir. Bu amaçla özel lensler, gözlük camları ve bazı göz damlaları kullanılabilir. Ayrıca, çocukların gereksiz göz yorgunluğundan korunması önemlidir. Özellikle cep telefonu ve bilgisayar karşısında uzun süreler geçirilmemelidir. Son araştırmalar, özellikle açık havada yapılan aktivitelerin ve güneş ışığından bolca faydalanmanın miyopi ilerlemesini azalttığını göstermektedir” dedi.
“6 ayda bir kontrol edilmelidir”
Çocuklarda periyodik kontrollerin ihmal edilmemesi ve görsel şikâyetlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Çil, “Miyopi tespit edilmişse, altı ayda bir kontrol edilmesi önemlidir. Hızlı bir ilerleme gözlendiğinde, özel gözlük camları ve damlalarla müdahale edilmelidir” ifadelerini kullandı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
VM Medical Park ve Liv Hospital Samsun Hastaneleri sağlık zirvesinde
Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) Samsun Şubesi tarafından düzenlenen ‘İkiztepe Sağlık Zirvesi’, yoğun katılımla başladı. İkiztepe Sağlık Zirvesi’ne Liv Hospital Samsun ve VM Medical Park Samsun Hastaneleri de katıldı.
Samsun’da 3 gün sürecek ‘2. Uluslararası İkiztepe Sağlık Zirvesi’ düzenlendi. 200’ün üzerinde yabancı alım heyetinin katıldığı zirvede Türk sağlık sektörü görücüye çıktı. Yerli ve yabancı sağlık kuruluşlarının yoğun ilgi gösterdiği zirvede sağlık camiasının ortak talebi, “Samsun’a direkt uçak seferleri” oldu.
“Samsun Türkiye’nin en önemli sağlık kentlerinden birisi”
Samsun’un Türkiye’nin en önemli sağlık kentlerinden birisi olduğunu belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Bölge Koordinatörü Dr. Hakan Özcan, İkiztepe Sağlık Zirvesinin ikincisinin uluslararası düzeyde gerçekleştirdiğini belirterek, “ASKON’un önderliğinde ve Ticaret Bakanlığı’nın desteği ile düzenlenen etkinlikte VM Medical Park Samsun ve Liv Hospital Samsun hastaneleri olarak Türkiye’de 2023 yılının sağlık hizmeti ihracatı yapan öncü kurumları arasında yer aldık. Yine bölgede de sağlık turizmi hizmeti veren kurumların başındayız. Sağlık turizmi için sürekli yatırımlarımızı artırıyoruz. Biz kurumsal olarak İkiztepe Sağlık Zirvesi’nin ana sponsoruyuz. Türkiye’de Samsun’un sağlık turizminde ana merkez olması için gayret gösteriyoruz. Yapılan bu organizasyonun bölgemize ve bütün sağlık camiasına hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
“Samsun için gurur verici bir zirve“
Liv Hospital Samsun Genel Müdürü Dr. Mustafa Şen ise, “Bu yıl katılımın yüksek olduğu bir zirve gerçekleştiriliyor. Samsun’u gururlandıracak bir organizasyon. Samsun gerçek anlamda bir sağlık kenti. Bu açıdan şehrimizde böyle bir zirvenin olması hem sağlık kurumları açısından hem de Samsun açısından çok önem taşıyor. Bu zirve Samsunumuz için çok güzel sonuçlar doğuracaktır” diye konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Ev tozu akarları astımı tetikleyebilir”
Astım ve diğer alerjik hastalıkların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek arttığını belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Türkiye’de yaklaşık 5 milyon, tüm dünyada ise 300 milyon kişinin astımlı olduğu tahmin edilmektedir. Astım çocuklarda görülen kronik hastalıkların en başında yer almaktadır. Ev tozu akarları, polenler, hayvan tüyleri, küf mantarları ve hamamböceği gibi alerjenlere karşı duyarlılık astımlı hastalarda çok sık görülmektedir. Mesleki kimyasallar veya alerjenler, ortam değişikliği, güçlü kokular, duygusal faktörler de astımı tetikler” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, Dünya Astım Günü dolayısıyla astım hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu.
Astım ve diğer alerjik hastalıkların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek arttığına değinen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Türkiye’de yaklaşık 5 milyon, tüm dünyada ise 300 milyon kişinin astımlı olduğu tahmin edilmektedir. Astım çocuklarda görülen kronik hastalıkların en başında yer almaktadır. Astım, genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Alerjik hastalığı olan ebeveynlerin çocuklarında da astım gelişme riski artırmaktadır. Sigara dumanı, hava kirliliği ve beslenme alışkanlıkları astımın gelişmesinde etkili olmaktadır. Ev tozu akarları, polenler, hayvan tüyleri, küf mantarları ve hamamböceği gibi alerjenlere karşı duyarlılık astımlı hastalarda çok sık görülmektedir. Mesleki kimyasallar veya alerjenler, ortam değişikliği, güçlü kokular, duygusal faktörler de astımı tetikler” şeklinde konuştu.
“Bu ataklara dikkat”
Astım hastalığında görülebilecek şikâyetlerden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Bronşial astım tekrarlayan hırıltılı ve hışıltılı solunum atakları, uykudan uyandıran nefes darlığı veya öksürük atakları ile seyreder. Egzersiz esnasında şikâyetler daha da artar, sosyal hayatı etkiler, psikolojik sorunlara yol açabilir. Sık olmasa da hastaların zaman zaman hastanede yatmalarına ve ölümlere yol açabilir. Bütün bu nedenlerden dolayı astım ciddiye alınıp iyi takip ve tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalıktır” dedi.
“Astım tedavisinin temeli eğitim”
Astım tedavisinin temelinin eğitim olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Eğitimde hasta hastalık hakkında bilgilendirilir, astım ile ilgili ilaçların nasıl ve ne şekilde kullanılması gerektiği detaylı ve uygulamalı bir şekilde hastaya anlatılmalıdır. Alerjisi olan bir hastanın alerjenlerden korunması, sigara dumanına maruz kalınmasının engellenmesi, grip aşısının her yıl yapılması, aşırı kilolardan kaçınılması ve ilaçların düzenli ve doğru kullanımı önemlidir. Astım tedavisinde kullanılan ilaçların büyük bölümü solunum yolu ile alınmaktadır. Bu ilaçların doğru teknikle kullanımı hastalığın kontrolü için çok önemlidir. Astımlı hastaların hayatlarını rahat bir şekilde sürdürebilmesi için topluma ve yönetimlere de büyük görevler düşmektedir. Dumansız hava sahası projesi ve birçok mekânda uygulanan sigara yasağı bu konuda atılmış en önemli adımlardan biridir. Sonuç olarak astım hastalığı, hastaların hayatlarını istedikleri şekilde sürdürmelerine engel değildir. Denize de dalabilir, dağa da tırmanabilirler; yeter ki hastalar hastalıklarını iyi tanısın ve yönetsinler” ifadelerini kullandı.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Afrika’nın tozu Karadeniz Bölgesi’ni de etkileyecek”
Astım, KOAH ve kanser hastalarının çöl tozlarına nefes yoluyla maruz kalmalarının hastaneye başvuruları ve yatışları arttıracak düzeyde şikayetlere neden olabileceği uyarısında bulunan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şevket Özkaya, “Yarın dışarı çıkmak zorunda kalan tüm vatandaşlarımız maske ile tedbir almaları gerekmektedir” dedi.
Samsun başta olmak üzere kuzey Afrika üzerinden rüzgârla gelen toz bulutu ülkemizi etkileyecek. VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Şevket Özkaya, Samsun’u ve Karadeniz Bölgesi’ni de yakından etkileyecek Afrika tozları hakkında uyarılarda bulundu.
“Yarın dışarı çıkmak zorunda olan tüm vatandaşlarımız maske takmalı”
Prof. Dr. Şevket Özkaya, “Sıcak hava ile gelen bu çöl tozları özellikle Karadeniz bölgesinde nem ile birleşince yeryüzüne daha yakın seyredecek ve çamur yağmuru gibi etkisini gösterecek. Bu tozları soluyan vatandaşlarımızda öksürük, burun tıkanıklığı ve nefes darlığının yanı sıra gözlerde tahribat yapma riski var” açıklamasında bulundu.
“Astım, KOAH ve kanser hastaları için daha tehlikeli olabilir”
Bazı hasta gruplarının çöl tozlarından daha fazla etkilenebileceğini belirten Prof. Dr. Şevket Özkaya, “Özellikle astım, KOAH ve kanser hastalarımızın bu tozlara nefes yoluyla maruz kalmaları hastaneye başvuruları ve yatışları arttıracak düzeyde şikâyetlere neden olabilir. Yarın dışarı çıkmak zorunda kalan tüm vatandaşlarımız maske ile tedbir almaları gerekmektedir. Çocuklar ve okula giden çocuklar risk altındadır. Toz fırtınasında teneffüslerde bahçeye çıkmamalıdırlar. Astım ve koah hastaları nefes darlığı atağı geçirebilirler. Mümkün olduğunca dışarı çıkmamaları gerekir. Kanserli hastalarda vücut direnci düşük olduğu için öksürük olabilir onlar daha özenli olmalıdır” diye konuştu.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler
SAMSUNSPORLU KAAN GÜLÇİÇEK VM MEDICAL PARK SAMSUN HASTANESİ’NDE AMELİYAT OLDU
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir.
Yılport Samsunspor U17 Takımı oyuncusu Kaan Gülçiçek VM Medical Park Samsun Hastanesi’nde gerçekleşen başarılı operasyonla sağlığına kavuştu.
Yılport Samsunspor U17 Takımı oyuncusu Kaan Gülçiçek VM Medical Park Samsun Hastanesi’nde ön çapraz bağı onarım ameliyatı oldu. Ameliyatı Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nden Op. Dr. Atakan Telatar gerçekleştirdi. Başarılı geçen operasyon sonrasında istirahat için odasına alınan oyuncu, taburcu edildi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Hemofilide tanı ve tedavide gecikme, ciddi kanamalara neden olabilir”
Hemofili hastalığı ile ilgili uyarılarda bulunan Çocuk Hematoloji ve Onkolojisi Uzmanı Dr. Mustafa Bilici, “Hemofili hastalığı genetik geçişli bir kanama hastalığıdır. Ağır hemofili hastalarında yenidoğan döneminden itibaren uzamış kanamalar (göbek, sünnet sonrası, kan alma yerlerinde) görülebileceği gibi, hafif hastalarda travma ya da cerrahi işlemlerden sonra kanamalar görülebilir. Kan testleri ve hastanın öyküsü ile tanı konularak hızlıca tedaviye başlanmalıdır. Tanı konulmasında gecikme olursa ya da tanılı hastanın tedavisi gecikirse ciddi kanamalar gelişebilmektedir.” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi, Çocuk Hematoloji ve Onkolojisi Kliniği’nden Uzm. Dr. Mustafa Bilici, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü dolayısıyla bilgilendirmede bulundu.
“Kızlar taşıyıcı, erkekler hasta olurlar”
Hemofilinin hayat boyu süren, genetik geçiş gösteren, kronik bir kanama hastalığı olduğunu belirten Uzm. Dr. Bilici, “Vücudumuzda herhangi bir nedenle kanama geliştiğinde, damar duvarında hasar gelişir, kan pulcukları dediğimiz trombosit hücreleri bu hasarlı alanlara gelir ve küme oluştururlar, bu sırada kanama alanındaki damarlar büzüşür. Kanamanın bu ilk kontrolü sağlandıktan sonra “pıhtılaşma faktörleri” kanama bölgesinde yoğunlaşır ve kanama kontrol altına alınır. Hemofili hastalığı, pıhtılaşma faktörlerinin doğuştan eksikliği sonucu oluşur. Faktör 8 eksikliğinde Hemofili A; Faktör 9 eksikliğinde Hemofili B hastalığı görülür” ifadelerini kullandı.
Başka birçok faktör eksikliklerinin de görülebildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Bilici, “Kalıtım modeli nedeni ile anneler ve kız çocuklar taşıyıcı, erkek çocuklar hasta olurlar. Çok nadirde olsa kız çocukları da gelişen mutasyonlar sonucunda hasta olabilirler” şeklinde konuştu.
“Kan testi yaptırılmalı”
Hemofilinin önemli bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Bilici, “Hemofili hastalığı; kullanılan ilaçların pahalı olması, kanamalar geliştikten sonra tedavisinin zorluğu, multidisipliner yaklaşım gerektirmesi (ortopedi, fizik tedavi, radyoloji, tecrübeli hemşire ve fizyoterapist, psikolojik destek) ve hastalığın ömür boyu sürmesi nedenleriyle önemli bir hastalıktır. Kanama öyküsünden şüphelenilen vakalarda kan testi yapılarak faktör düzeyleri ölçülür. Faktör 8/9 düzeyi: yüzde 5-yüzde 40 arasındaki olgular hafif hemofili, yüzde 1-yüzde 5 arasındaki olgular orta hemofili, yüzde 1’den küçük olgular ise ağır hemofili olarak sınıflanırlar. Hafif hemofili hastalarında, kendiliğinden kanama nadiren görülür, çoğunlukla cerrahi işlemlerden sonra ya da ağır bir travma sonrasında kanama görülerek tanı almaktadır. Orta ve ağır hemofilide ise bebeklik döneminden itibaren kanamalar görülebilir. Göbek kanaması, aşı yerlerinde kas içi şişlik gelişmesi, kan alınan yerlerde morluklar gelişmesi, sünnet sonrasında kanamalar görülebilir” ifadelerini kullandı.
“Tanı geç koyulursa ciddi kanamalar gelişebilir”
Tanı sürecinden bahseden Uzm. Dr. Bilici, “Uzamış göbek kanamaları, aşı yerlerinde kas içi kanamalar, kan alınan yerlerde morluklar, sünnet sonrasında kanamalar görülebilir. Bebeklerde emekleme döneminde eklem yerlerinde şişlik, diş çıkarırken diş eti kanamaları ve travmalar sonrasında herhangi bir yerde (kafa içi, karın içi, dışkı, idrar yolları vb.) kanamalar ile başvurular olabilmektedir. Özellikle ağır hemofili hastalarında, tanı konulmasında gecikme olursa ya da tanılı hastanın tedavisi gecikirse ciddi kanamalar gelişebilir. Çocukluk çağında ve yetişkinlikte daha çok ayak bileği, diz, dirsek gibi eklemlerde kanamalar ve ortopedik sakatlıklar gelişebilmektedir. Bu hastalarda bir eklemde hasar geliştikten sonra, aynı eklemde tekrarlayan kanamalar gelişme riski yüksektir, bu eklemlere hedef eklem adı verilir” dedi.
“Tedavide öncelik kanamanın gelişmesini önlemektir”
Tedavi yollarına değinen Uzm. Dr. Bilici, şu bilgileri paylaştı:
“Tedavide amaç, öncelikle kanama gelişmesini önlemek, kanama geliştiğinde en kısa zamanda faktör tedavileri uygulayarak kanamayı kontrol altına almak, eklem hasarları/sakatlıkları varlığında ortopedik cerrahi girişimler ile eklem sağlığını tekrar kazanmak, uygun fizik tedavi ile eklemi korumak ve ilgili kasların güçlenmesini sağlamaktır. Kanama gelişmesini önlemek için haftada 2-3 kez koruyucu faktör tedavileri (profilaksi) uygulanmaktadır. Özellikle ağır spor aktivitelerin faktör profilaksisi sonrasında yapılmasını öneririz. Hastada bir kanama geliştiğinde, tedavi uygulanmasında geç kalınırsa; kanama daha zor kontrol altına alınacak ve daha çok faktör ilaçları kullanılacaktır. Faktör ilaçları SGK kapsamında ödenmektedir ancak daha çok kanama daha çok maliyet demektir. Hasta sağlığı ile birlikte ülkemiz ekonomisini de düşünerek kanamalar kontrol altında tutulmalıdır. Hastalığın kür olmasını sağlayan gen tedavisi (bazı seçilmiş hastalarda uygulanabilmektedir) ve cilt altı haftada 1 kez uygulanan faktör tedavisi ise henüz ülkemiz SGK kapsamında ödemesi yoktur. Mevcut tedavileri en iyi şekilde uygulamak için hasta ve ailelerin eğitimi büyük önem arz etmektedir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Varikosel, erkeklerde kısırlık riskini artırıyor”’
Varikoselin testis toplardamarlarının bacaklarda varis benzeri genişlemesine verilen klinik bir isim olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Açıkgöz, “Erkek kısırlığının en yaygın nedenlerinden varikosel, düzeltilebilir bir durumdur. Genel nüfusta erişkin yaşta yaklaşık yüzde 15-20 oranında görülürken, kısırlık nedeniyle araştırılan erkeklerin yüzde 25-40’ında varikosel saptanır” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Açıkgöz, varikosel hakkında bilgilendirmede bulundu. Çocuk sahibi olan ve tekrar çocuk isteyen erkeklerin yüzde 60’ında varikosel görülebildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Varikosel, sperm kalitesini bozabilir, testosteron üretimini olumsuz etkileyebilir, ayrıca testiste ağrı ve dolgunluk hissi yaratabilir. Anormal sperm analizi bulunan ve kısırlık şikâyeti olan erkeklerin yüzde 25’inde varikosel tespit edilmiştir. Klinik olarak varikosel, en sık sol tarafta (yüzde 75-95 oranında) görülür” ifadelerine yer verdi.
“Fiziksel aktivitelerden sonra testislerde ağrı, varikosel işareti olabilir”
Varikoselin belirtilerinden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Testis üzerinde şişlik, kabarıklık, testiste ağrı görülebilir. Damarlardaki genişleme zamanla dışarıdan görülecek kadar belirgin hale gelebilir ve bacaklarda varislere benzer bir görünüm alabilir. Varikosel belirtileri arasında testislerdeki şişliğin yanı sıra, terleme ve sıcaklık hissi de yer alır. Nadir durumlarda testislerde küçülme meydana gelebilir” dedi.
“Dikkatli kişilerce anlaşılabilir”
Varikoselin kendisini muayene eden dikkatli kişiler tarafından testis üzerindeki düzensizlik, şişlik veya ağrı nedeniyle fark edilebileceğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Varikosel genellikle kısırlık şikâyetiyle doktora başvuranlarda muayene sırasında teşhis edilir. Uzun süre ayakta durma, spor veya cinsel aktivite gibi efor gerektiren durumların ardından ağrılar oluşuyorsa bu da varikosel işaretleri olabilir” şeklinde konuştu.
Tanı ve değerlendirme süreci
Varikoselin teşhisi için en önemli yöntemin, deneyimli bir üroloji uzmanının yapacağı muayene olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Muayene genellikle ayakta yapılır. Fizik muayene en değerli yöntemdir” dedi.
Muayene sonucunda teşhis edilen varikoselin üç dereceye ayrıldığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, şu bilgileri paylaştı:
“Derece 1: En hafif derecedir. Ayakta muayene sırasında ancak öksürme veya ıkınma gibi manevralarla damarlar hissedilebilir.
Derece 2: Orta derecelidir. Ayakta muayene sırasında karın içi basıncını artırmaya gerek kalmaksızın el ile hissedilebilen genişlemiş damarlar bulunur.
Derece 3: En şiddetli derecedir. Varisli damarlar ayakta gözle görülebilir haldedir. El ile hissedilebilirler, özellikle karın içi basıncını artıran durumlardadır.”
Tanıda ikinci adımın fizik muayenenin zorlaştığı durumlarda yapılan skrotal renkli doppler ultrasonografi tetkiki olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Bu tetkikle etkilenen damarların çapı, kanın geri dönüp dönmediği ve testis hacmi gibi faktörler belirlenebilir. Subklinik varikosel, fizik muayenede tespit edilemeyen ancak radyolojik yöntemlerle teşhis edilen varikosel durumuna verilen isimdir. Subklinik varikoselin tedavisinin, sperm parametreleri ve gebelik oranları üzerindeki etkisi kesin olarak kanıtlanmamıştır” dedi.
Varikosel hangi durumlarda tedavi edilmelidir?
Varikoselin hangi durumlarda tedavi edilmesi gerektiğini aktaran Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Elle muayene edilebilir varikosel olması, çiftin bilinen kısırlık yakınmasının bulunması, kadın partnerin fertilitesinin normal olması veya potansiyel olarak düzeltilebilecek bir kısırlık nedeninin bulunması, Erkek partnerin bir veya daha fazla anormal sperm parametreleri (sperm sayı, motilite veya morfolojide bozulma) veya sperm fonksiyon testlerine sahip olması” şeklinde konuştu.
“Mikrocerrahi varikosel ameliyatında iyileşme oranı daha yüksek”
Varikosel tedavisinde bilinen en etkin yöntemin cerrahi tedavi olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Açıkgöz, “Varikosel hastalığının ameliyat ile düzeltilmesine karar verilen hastalar için dünyada en çok kabul gören tedavi yöntemi mikrocerrahi (mikroskopik) varikosel ameliyatıdır. Operasyon mikroskopu kullanılarak 15 kata varan büyütmeler ile damarsal yapılar daha iyi görülür ve bozulmuş kan akışı nedeniyle ortadan kaldırılması gereken venöz yapılar temizlenir. Testise kan getiren atardamarlar, lenf damarları ve sperm kanalı korunur. Bu yöntemle varikosel tekrarlaması, atardamar yaralanması ve ameliyat sonrası hidrosel oluşumu (testis içinde sıvı toplanması) gibi komplikasyon oranları en düşük ve ameliyat sonrası sperm parametrelerinde iyileşme ve gebelik oranları diğer yöntemlerden daha yüksektir. Varikoselektomi ameliyatı sonrası evde 1 günlük dinlenmeden sonra günlük işler yapılabilir. 1-2 hafta sonra cinsel aktivasyona, 2-4 hafta sonra ağır iş yaşamına ve spor faaliyetlerine izin verilir” dedi.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
Ramazan bayramı için sağlıklı beslenme ipuçları
Ramazan bayramı nedeniyle beslenme önerilerinde bulunan Diyetisyen Sena Pekşen, “Bayramlarda kahvaltı düzeni bozulmamalıdır. Tam buğday unundan yapılan ekmekler, sebzeler, haşlanmış yumurta ve peynir çeşitleri gibi sağlıklı bir kahvaltı ile güne başlamak önemlidir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Sena Pekşen Ramazan bayramı dolayısıyla bilgilendirmelerde bulundu. Dyt. Sena Pekşen, “Ramazan bayramı, aile ve arkadaşların bir araya gelmesi, özel yemekler hazırlanması ve zengin sofraların kurulması gibi çeşitli geleneksel uygulamaları içerir” diye konuştu.
“Bayram kahvaltısında sağlıklı seçimler yapın”
Çoğu aile için bayramın ilk gününde aile kahvaltılarının vazgeçilmez olduğunu belirten Dyt. Sena Pekşen, “Bayram kahvaltılarında çeşitler ve porsiyonlar oldukça fazladır. Ancak kızartma, kavurma, hamur işleri ve tatlıları içeren kahvaltı sofraları, özellikle sağlık sorunu olan, sindirim sorunları yaşayan ve yaşlı bireyler için sakıncalı olabilir. Bayramlarda kahvaltı düzeni bozulmamalıdır. Tam buğday unundan yapılan ekmekler, sebzeler, haşlanmış yumurta ve peynir çeşitleri gibi sağlıklı bir kahvaltı ile güne başlamak önemlidir” şeklinde konuştu.
“Tatlı tüketiminde ölçülü olun”
Ramazan bayramının tatlı tüketimi açısından da oldukça önemli olduğunu vurgulayan Dyt. Pekşen, “Tatlı ikramları arasında baklava, lokum, helva gibi geleneksel tatlılar yer alabilir. Ancak sağlıklı bir beslenme dengesi göz önünde bulundurularak tatlı tüketimine dikkat edilmelidir. Tatlıları ölçülü bir şekilde tüketmek önemlidir, çünkü aşırı miktarda şeker içeren tatlılar kan şekerinin hızla yükselmesine ve ardından düşmesine yol açabilir” dedi.
“Şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlıları tercih edin”
Mümkünse kaliteli ve doğal malzemelerden yapılmış tatlıları tercih etmenin önemli olduğunun altını çizen Dyt. Pekşen, şöyle devam etti:
“Ev yapımı veya güvenilir pastanelerden alınan tatlılar genellikle daha sağlıklıdır. Büyük porsiyonlar yerine küçük porsiyonlar almak, tatlı tüketimini kontrol altında tutmaya yardımcı olabilir. Küçük bir parça tatlı bile tatmin olmanıza yetebilir ve aşırıya kaçmanızı önleyebilir. Ramazan bayramında sağlıklı tatlılar tercih etmek, beslenme dengesini korurken tatlı krizlerini yönetmenize yardımcı olabilir. Şerbetli veya kızartılmış tatlılar yerine kuru meyveler, sütlü tatlılar (örneğin sütlaç) veya rafine şekersiz sağlıklı alternatifler tercih edilebilir.”
“Günde 2-2.5 litre su içmeyi ve fiziksel aktiviteyi ihmal etmeyin”
Dengeli bir beslenmenin, bayramın ilk günlerinde özellikle aşırı yeme eğilimine karşı önemli olduğunu vurgulayan Dyt. Pekşen, “Oruç tutmanın verdiği açlık hissiyle birlikte, bayram sabahı tüketilen yüksek kalorili ve aşırı miktarlardaki yiyecekler, sindirim problemlerine ve kilo artışına neden olabilir. Bayram boyunca yeterli miktarda su içmek çok önemlidir. Günlük 2-2,5 litre su tüketmeye özen göstermelisiniz. Bayram tatili süresince fiziksel aktivitelerde bulunmaya çalışın. Yürüyüş yapmak, bisiklet sürmek veya egzersiz yapmak gibi aktiviteler, kalori yakmanıza ve enerji harcamanıza yardımcı olabilir” dedi.
Ramazan Bayramı sırasında, aşırıya kaçmadan ve ölçülü bir şekilde tatlı ve tuzlu yiyecekleri tüketmeye özen göstermenin, yeterli miktarda su içmenin ve düzenli fiziksel aktivite yapmaya dikkat etmenin önemli olduğunu belirten Dyt. Pekşen, “Bu tedbirler, bayram süresince ve sonrasında genel sağılığın korunmasına yardımcı olabilir” şeklinde konuştu.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Gebeliğin ilk 5 haftasında kimyasal gebelik riskine dikkat edilmelidir.”
Tüp Bebek Tedavi Uzmanı Op., kimyasal gebeliğin, gebeliğin beşinci haftasından önce meydana gelen erken düşük olduğunu belirtiyor. Muhterem Akdeniz, “Kimyasal gebelik yaşayan kadınlarda düşük progesteron düzeyleri tespit edildi. Bu nedenle kimyasal gebeliklerin önlenmesi veya tedavisinde progesteron takviyesi gibi tedaviler kullanılabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Muhterem Akdeniz kimyasal gebelikle ilgili açıklamalarda bulundu. Öpücük. Dr. Akdeniz, şunları söyledi: “Kimyasal gebelik, gebeliğin beşinci haftasından önce meydana gelen erken bir düşüktür. Embriyo, oosit döllenmesini tamamlamış olmasına rağmen, rahme tam olarak yerleşemez ve gelişimi durur. Bu duruma biyokimyasal gebelik denir” dedi. O.
“Adet gecikmesi nedeniyle doktora başvuruyorlar.”
Op, kimyasal gebelik yaşayan kadınların genellikle adet gecikmesi ve HCG (insan koryonik gonadotropin) düzeylerinin düşük olması nedeniyle doktora başvurduğunu söyledi. Dr. Akdeniz, şunları söyledi: “Ayrıca karın bölgesinde kramp tarzında ağrılar, düşük pozitif gebelik testleri ve vajinal kanamalar da görülebilmektedir. Ancak bu kanamalar genel olarak yerleşme kanamasına benzer olup bulantı, yorgunluk veya halsizlik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Normal gebeliklerde olduğu gibi görülmez.”Kimyasal gebelikte hormon düzeyleri genellikle düşüktür” dedi.
“35 yaş üstü kadınlar yakından takip edilmeli”
Kimyasal gebeliğin genellikle kromozomal anormalliklerle ilişkili olduğunu ve sadece o döneme ait anormallikleri kapsadığını belirten Op. Akdeniz, “Dolayısıyla kimyasal gebeliklerin önlenmesi için özel bir önlem alınmasına gerek yok. Ancak 35 yaş ve üzeri kadınların, tiroid hastalığı, şeker hastalığı veya pıhtılaşma faktörleri gibi sağlık sorunları olan kadınların ve polikistik over sendromu olan hastaların daha fazla takip edilmesi gerekiyor” dedi. yakından” dedi.
“Kimyasal gebelik düşük sayılmaz”
Kimyasal gebeliğin düşük olarak kabul edilmediğine dikkat çeken Op. Dr. Akdeniz, “Kimyasal gebelik düşük olarak kabul edilmez ve gebelik testi pozitif çıkan bir kadının kanaması her zaman kimyasal gebelikle ilişkilendirilmeyebilir. Kimyasal gebelik yaşayan kadınlarda progesteron düzeylerinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, Kimyasal gebelikleri önlemek veya tedavi etmek için progesteron takviyesi gibi tedaviler kullanılabiliyor. “Kimyasal gebelik hakkında daha fazla bilgi edinmek ve sağlıklı bir gebelik için uygun önlemleri almak için doktora başvurmak önemlidir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Üreme çağındaki her 10 kadından 1’inde endometriozis ve endometrioma (çikolata kisti) görülebilmektedir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Endometriozis konusunda uyarır. Mehmet Bilge Çetinkaya, “Üreme çağında yaklaşık 10 kadından 1’inde görülüyor. Tanıda en önemli özellik adetin ilk gününde çok şiddetli ağrının eşlik etmesidir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bilge Çetinkaya endometriozis ve endometrioma (çikolata kisti) hakkında bilgiler verdi.
Endometriozisin tanımını yapan Prof. Dr. Çetinkaya, “Rahimin içini kaplayan endometriyum adı verilen doku, rahmin dışında, olması gerekenden farklı bir yerde bulunuyor” dedi. Mehmet Bilge Çetinkaya, “Üreme çağında yaklaşık 10 kadından 1’inde görülüyor. Adet döneminde rahimdeki endometrial dokunun kanaması ve düşmesi gibi, yerleştiği bölgelerde kanama alanları oluşturur.” Bu durum drenajın olmadığı ve yapısal olarak uygun olmayan bölgelerde kronik inflamasyon, skar dokusu ve yapışıklıkların oluşmasına yol açmaktadır” dedi.
“Genetik bir yatkınlık bu”
Prof. Hastalığın bilinen bir nedeninin bulunmadığını söyledi. Çetinkaya, şöyle konuştu: “Birinci derece akrabalarında, anne veya kız kardeşinde endometriozis olan kadınlarda daha sık görülüyor. Mevcut hastalık yumurtalık hormonlarının etkisiyle gelişebiliyor. En sık nedeninin ise tüplerden geriye doğru kanama olduğu sanılıyor. Adet kanı gibi endometriyumun da dışarı atılmasıyla aynı anda karın boşluğuna girmesi 10 kadından 6’sında görülebilen bir durumdur. Hastalığın gelişiminde çevresel faktörler de rol oynayabilir” dedi.
“Yumurtalıklarda bulunur”
Periton yüzeyine yayılan endometriozis, yumurtalıklarda kistik yerleşimli çikolata kisti, pelvisin derin doku, organ ve sinirlerinde yerleşmiş derin endometriozis, rahim duvarının kas tabakasında yerleşmiş adenomiyoz ve rahim dışında uzak bölgelerde yerleşmiş ekstrapelvik endometriozis. kadın leğen kemiği farklı şekillerde görülebilir. . Esas olarak karın zarı, yumurtalıklar, vajinanın arka duvarı, idrar kesesi ve bağırsaklarda görülür. Nadiren göğüs boşluğu, akciğer ve diyaframda da görülebilir. Bu nedenle sistemik bir hastalık olarak değerlendirilmesi gerekir” dedi.
“En çok doğurganlık çağındaki kadınlarda görülür.”
Endometriozisin daha çok hormona bağlı bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Ergenlik döneminde hormon aktivitesinin çok düşük olduğu menopoz döneminde de skar dokusu oluşması ya da hastalığın kendisinden veya daha önce geçirilmiş operasyonlardan kaynaklanan yapışıklıkların etkisiyle rahatsızlıklara neden olabiliyor” dedi.
“Ağrılı adet görmek de belirtiler arasında”
Endometriozis belirtilerine değinen Prof. Dr. Çetinkaya, şunları söyledi: “Ağrılı adet görme, ağrılı yumurtlama, ilişki sırasında veya sonrasında ağrı, anormal kanama, kronik pelvik ağrı, yorgunluk ve kısırlık. “Yaşam kalitesini bozan ve kayıplara neden olan ağrılar. Çalışmak ve güç, kadınların fiziksel, zihinsel ve sosyal yaşamlarını etkileyebilir” dedi.
“Tanı sürecinde ultrasonografi, MR gibi yöntemler kullanılıyor.”
Tanı sürecine ilişkin konuşan Prof. Dr. Çetinkaya, şunları söyledi: “Kadınların bilinçsizliği ya da belirtilerin başka birçok durumla karıştırılması, hastalığın ilk belirtilerinin fark edilmesinden tanı konulmasına kadar geçen süreyi uzatabiliyor. Bu süre, ileri yaşlarda bile yıllar alabiliyor. Gelişmiş ülkelerde tanıda en önemli bulgular adetin ilk günü ağrı ve kısırlığın varlığıdır.Benzer şekilde dismenore (ağrılı adet görme) ve disparoni (ağrılı ilişki) ile endometriozis sıklığı artar ve bu hastalarda endometriozisin hatırlanması gerekir. Dikkatli bir fiziki ve genital muayene, ultrason ve MR gibi diğer görüntüleme sistemleri tanıya yardımcı olan başlıca yöntemlerdir. “En doğru tanı, ameliyat sırasında lezyonların görüntülenmesi ve alınan doku örneklerinin incelenmesiyle konur” dedi.
“Tedavi seçenekleri”
Endometriozis hastalığının kesin bir tedavisinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Çetinkaya, “Ancak medikal tedavi ve hormonal baskılama ile endometriozis kontrol altında tutulmaktadır. Cerrahi tedavi endometriozis odaklarının ve skar dokusunun giderilmesinde etkilidir ancak başarı oranı hastalığın yaygınlığına ve cerrahın becerisine bağlı olsa da” dedi. , hastalık genellikle ameliyattan sonra geri döner. “Bu hastalıktaki temel prensip tekrarlanan operasyonlardan kaçınmaktır” dedi.
“Hamilelik sırasında hastalığın belirtilerini azaltabilir”
Hamilelikte hastalığın semptomlarının azaltılabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Çetinkaya, şöyle konuştu: “Fakat hastalığı tamamen iyileştirmiyor. “Histerektomi ile birlikte endometriozis odaklarının tamamının alınması semptomları azaltsa da kesin bir tedavi değildir ve yumurtalıkları alınmış ve hormonsuz kalan bazı kadınlarda endometriozis görüldüğü rapor edilmiştir” dedi.
“Yumurtalık kanseri riski düşük”
Endometriozisli kadınların yumurtalık kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğu düşünülse de bu riskin oldukça düşük olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çetinkaya, “Özellikle büyük çikolata kistlerinin kansere dönüştüğü veya kanserin gölgesinde kaldığı gözlemlenmiştir.”
VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler
“Bakteriyel vajinal akıntı kısırlığa yol açabilir”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr., kadınlarda vajinal akıntıya neden olan klamidya adı verilen bakterilere dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Öğretim Üyesi Naziye Gürkan, şunları söyledi: “Klamidya vajinada bol miktarda akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanmaya neden olarak ileriki yıllarda kısırlığa da neden olabilir. Klamidya, bel soğukluğu, trikomonas, frengi, HIV, genital herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle partnerle birlikte tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan vajinal akıntı hakkında bilgi verdi.
Dr., vajinanın doğal olarak ıslak olması nedeniyle vajinal akıntının normal olduğunu belirtti. Öğretim Üyesi Naziye Gürkan, “Enfeksiyonları önleyecek hafif asidik bir yapıya sahiptir. Fizyolojik vajinal akıntı şeffaf, kokusuz ve kadını rahatsız etmeyecek büyüklükte olup kaynağı rahim ağzı ve vajina girişindeki bezlerdir. , ayrıca vajinal epitel atığı da var” dedi.
“Enfeksiyon varsa kötü koku olur.”
Dr., vajina duvarından salgılanan hücrelerin katılımıyla vajinada ıslaklığın sağlandığını belirtti. Öğretim Üyesi Gürkan, “Vajinal nem, sağlıklı cinsellik için gerekli bir durumdur. Akıntı enfeksiyona bağlı ise renkli ve kötü kokulu olur. Pürülan, sarı ve yeşil renkte bol akıntılar enfeksiyona bağlı akıntılardır ve tedavi gerektirir.” kaşıntı, yanma, ağrı, şişlik ve ağrıya neden olur” diye konuştu.
Vajinal akıntının renginin fizyolojik ya da patolojik olmasına göre değişeceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, şunları söyledi: “Vajinadaki asit seviyeleri, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları ve şeffaf akıntıya neden olan cinsel uyarılma. Bu akıntıda herhangi bir vajinal şikayet görülmez ve miktarı da pedi doldurmaya yetmez. “Patolojik akıntılar koyu sarı, gri, yeşil, kalın beyaz, kahverengi veya kırmızı kanla karışık olabilir” dedi.
Vajinal akıntı türleri
Vajinal akıntı türlerinin listesi, Dr. Öğr. Üyesi Gürkan;
“Doğurgan akıntı: Regl döneminden iki hafta önce ortaya çıkar ve çiğ yumurta akı gibi görünür. Islak ve kaygandır, kokmaz ve kaşıntı yapmaz.
Kahverengi mukus: Genellikle adetin başlangıcını veya bitişini işaret eder. Rengi sadece çünkü değişti bir günden fazla süredir vajinadaydı.
Kalın, beyaz ve küflü akıntı: Bu genellikle “kandidiyaz” olarak da bilinen vajinal bir mantar enfeksiyonudur. Flora sistemindeki bakteri dengesizliğinden kaynaklanan oldukça yaygındır. Diyabet, kemoterapi ve antibiyotik kullanımı sonucu ortaya çıkabilir.
Kaşıntılı akıntı: Genellikle mantar enfeksiyonunu gösterir. Beyaz sütlü bir kitleye benzer ve sıklıkla vajinada yanma ve ağrı eşlik eder.
Balık kokulu akıntı: Bu genellikle bakteriyel vajinit adı verilen bir enfeksiyonu gösterir.
Kötü kokulu, köpüklü, yeşil/sarı/beyaz akıntı: Genellikle cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olan Trichomonas’ın belirtisidir. Yine bol miktarda mukus içeren sarı akıntı bel soğukluğunu (belsoğukluğunu) gösterebilir. “Bu tür dökülmelerin kontrol altına alınması ve tedavi edilmesi önemlidir” dedi.
“Kısırlık nedeni olabilir”
Dr., vajinal akıntıya neden olan bir diğer faktörün de klamidya olduğunu söylüyor. Öğretim Üyesi Gürkan, şunları söyledi: “Aşırı akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanıklığa neden olarak ileriki yıllarda kısırlığa da neden olabilir. Klamidya, bel soğukluğu, trikomonas, frengi, HIV, genital herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasındadır. Dolayısıyla partnerle birlikte tedavi edilmelidir.”Vajinada tampon veya yabancı cisim bırakılırsa sarı, kanlı, kötü kokulu akıntı meydana gelebilir.”
“Rahim ağzı ülserleri de akıntının nedeni olabilir.”
Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Daha sonra hafif kanamalar olabilir veya kanlı akıntıya dönüşebilir. Cinsel ilişki sonrası kanama da eşlik edebilir. Rahim ağzı ülseri nedeniyle oluşan akıntı ilaç tedavisiyle geçmez. Sadece iyileştikçe iyileşir.” Yaranın dondurulması veya yakılmasıyla yapılan tedavi sonucu ortaya çıktı” dedi.
“İlk adet döneminden önce sarımsı beyaz bir akıntı olabilir.”
Doktor, eğer genç bir kız henüz ilk adetini görmemişse, vajinal akıntının onun adet görmek üzere olduğu anlamına gelebileceğini söylüyor. Öğretim Üyesi Gürkan, “Henüz adet görmemiş kız çocuklarında vajinadan yapışkan, sarı-beyaz akıntı son derece normaldir. Bu akıntılar ergenlik döneminde vücut değişmeye başladığında başlar. Endişelenmeye gerek yok” dedi.
Vajinal akıntı tedavisi
Doktor, taburculuk tedavisine başlamadan önce detaylı jinekolojik muayene, ultrason ve vajinal kültür analizi ile akıntının nedeninin belirlendiğini belirtti. Öğr. Üyesi Gürkan, şu bilgileri paylaştı:
“Test sonuçlarına göre hangi ilacı vereceğine, antibiyotik gerekip gerekmediğine doktor karar veriyor. Tedavi planlanırken akıntının nedenine göre partnere de tedavi verilebilir. Ayrıca ağızdan alınan ilaçlara vajinal tabletler ve kremler de eklenebilmektedir. Tedavi sonrasında hastalığın tamamen iyileşip iyileşmediğinin takibi için kontrol analizleri yapılır. Günümüzde kullanılan vajinal ACP, PRP ve lazer uygulamaları, tedaviye yanıt vermeyen tekrarlayan vajinal enfeksiyonlarda alternatif tedavi seçenekleridir.”
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
Felçte erken teşhis hayat kurtarır
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza direkt posta yoluyla bildirilmektedir.
Nöroloji Uzmanı Doç. Prof. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl yaklaşık 15 milyon kişinin felç geçirdiğini belirtiyor. Yakup Türkel, şunları söyledi: “İnme riskini azaltmak için öncelikli önlemler; tansiyon, şeker ve kolesterol kontrolü, alkol alımının azaltılması, sigara içmemek, sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite, egzersiz ve doktor tavsiyesi ile tüm ilaçların kullanılmasıdır. “
VM Medical Park Samsun Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Yakup Türkel felç konusunda bilgi verdi.
Doçent, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl yaklaşık 15 milyon kişinin felç geçirdiğini söyledi. Prof. Sorun, hayat kurtarabilecek önemli bir adımdır. “Bu yaygın hastalık grubunun farkındalığını artırmak ve önleyici ve terapötik önlemlerin iyileştirilmesine dikkat etmek için büyük bir sorumluluk var” dedi.
“Cüruf belirtisi”
Felç belirtilerinin listesi Doç. Dr Türkel, şunları söyledi: “Vücudun bir tarafında yüz, kol ve/veya bacakta uyuşma ve/veya güç kaybı, bilinç bulanıklığı veya konuşma ve/veya anlama güçlüğü, yürüme güçlüğü, baş dönmesi, denge ve koordinasyon kaybı, tek taraflı veya iki taraflı görme kaybı, şiddetli baş dönmesi.” ağrı “Bu belirtiler aniden ortaya çıkarsa hemen en yakın sağlık kuruluşuna gitmeli veya 112’yi aramalısınız” dedi.
“Sağlıklı beslenme önemli”
Doçent, felç tedavisinde en etkili yöntemin felç oluşumunu engelleyen önleyici tedbirler olduğunu belirtti. Dr. Türkel, şunları söyledi: “İnme riskini azaltmak için tansiyon, şeker ve kolesterol kontrolü, alkol alımının azaltılması, sigara içilmemesi, sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite, egzersiz ve tüm ilaçların doktor tavsiyesi ile kullanılması önceliklidir. “İnme sonrası uzun vadede ortaya çıkabilecek sorunlar bireylere, ailelerine ve topluma ciddi bir yük getirmektedir” dedi.
“Toplumda felçlere karşı önlem alınmalı”
Doç. Dr., felç tedavisinde en önemli faktörlerden birinin tedaviye hızlı erişim olduğunu vurguladı. Dr. Türkel, şunları söyledi: “Bu nedenle ‘zaman beyindir’ ilkesini benimsiyoruz. Geçen her dakika, beyindeki milyonlarca hücrenin ölümü anlamına geliyor. Felçli bir hasta ilk dört saat içinde hastaneye kaldırılırsa ve Yarım saatte erken müdahale ile 3 ila 9 hastadan biri kurtarılabiliyor ancak bu süre sağlanmadığı takdirde hasta çoğunlukla kaybediliyor veya sakat kalıyor. Ulusal İnme Derneği’nin verilerine göre felç geçiren kişilerin yüzde 10’u felç geçiriyor. Tam olarak iyileşirken, yüzde 25’inin sadece hafif komplikasyonları olduğu bildirilir. “Bu nedenle, toplumdaki inme karşı önlem almamız, farkındalığı artırmamız ve hastalıkla savaşmak için yöntemler öğrenmemiz gerekiyor.” Dedi.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Nöroloji Kliniğinden Doç . Dr. Yakup Türkel
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Türkiye’de bahar alerjisi vakaları artıyor”
Göğüs hastalıkları uzmanı Dr., alerjik rinit vakalarının bahar aylarında arttığına dikkat çekiyor. Öğretim Üyesi Adem Dirican, şunları söyledi: “Burun akıntısı, tıkanıklığı, kaşıntı, hapşırma gibi şikayetlere neden olan kronik bir hastalıktır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20-40’ını etkilediği tahmin edilen alerjik rinit, özellikle ülkemizde görülen bir hastalıktır. Gelişmiş ülkelerde ve çocuklarda yaygın olan, yaşamı olumsuz etkiler ve gelişmekte olan ülkelerde giderek daha yaygındır. “Ülkemizde yapılan çalışmalar, 10 yılda alerjik rinit sıklığında önemli bir artış olduğunu göstermektedir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican bahar alerjileri hakkında bilgi verdi.
Alerjik rinitin ne olduğuna değinen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, şunları söyledi: “Burun akıntısı, tıkanıklık, kaşıntı, hapşırma gibi şikayetlere neden olan kronik bir hastalıktır. Alerjik rinit, nüfusun yaklaşık yüzde 20-40’ını etkilediği tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunda özellikle gelişmiş ülkelerde ve çocuklarda görülen, yaşamı olumsuz etkileyen, gelişmekte olan ülkelerde de giderek yaygınlaşan bir hastalıktır.Ülkemizde bugüne kadar yapılan çalışmalar alerjik rinit görülme sıklığında ciddi bir artış olduğunu göstermektedir. 10 yıl” dedi.
“Her yaşta ortaya çıkabilir”
Alerjik rinitin her yaşta görülebilmesine rağmen en sık çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminde görüldüğünü belirten Dr. Öğretim Üyesi Adem Dirican, “Alerjik rinit hastalarının yarısında aile öyküsü var. Anne ve babasında alerjik rinit bulunan çocuklarda alerjik rinit gelişme riski daha yüksek” dedi.
“Polen bahar alerjisini tetikleyebilir”
Öğr. Üyesi Dirican, şunları söyledi: “En sık görülen alerjenler ağaç otu, yabani ot poleni, mantar ve küftür. Saman nezlesi olarak da bilinen bahar alerjisine neden olan ağaç poleni ilkbaharın başlarında, çim poleni ise ilkbaharın sonlarında ve baharın sonlarında ortaya çıkar. Yaz aylarında polene maruz kalanlarda bu dönemlerde rahatsızlıklar görülmeye başlıyor” dedi.
“Burun tıkanıklığı meydana geliyor”
Bahar alerjisinin en sık görülen belirtilerine değinen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, şunları söyledi: “Hapşırma, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, kaşıntı, koku ve tat bozuklukları, yumuşak damakta kaşıntı ve baş ağrısı görülür. Ayrıca yorgunluk, halsizlik, halsizlik, Uykuya eğilim, burun tıkanıklığına bağlı horlama ve uyku kalitesinde bozulma da ortaya çıkıyor. Uyku kalitesinin bozulması ve alerjik rinit belirtileri konsantrasyon bozukluklarına yol açarak iş ve okul performansını olumsuz etkiliyor. “Alerjik rinit aynı zamanda obstrüktif uyku apne sendromu için de risk faktörüdür.” “dedi.
Bahar alerjisi çocuklarda daha sık görülüyor
Alerjik rinitin klinik bulgularının özellikle çocuklarda çok sık görüldüğünü belirten Dr. Öğretim Üyesi Dirican, “Alerjik rinit lehine pek çok bulgu sadece yüze bakılarak tespit edilebiliyor. Çocuklarda alerjik rinitin en sık görülen belirtisi alerjik çoğalmadır. Alerjik selam burun ucunun istemsiz olarak yukarıya doğru bastırılmasıdır. Avuç içi ile burun kaşıntısını gidermek ve burundan nefes almayı kolaylaştırmak için kullanılır.Bu hareketin sık sık tekrarlanması, zamanla burnun arka kısmında ‘Rinit tacı’ adı verilen yatay bir çizginin oluşmasına neden olur.Bu görünümün genellikle iki yıl süren kalıcı bir durumdan sonra ortaya çıktığı kabul edilir. burun kaşıntısı. “Yetişkinlerde alerjik selamın yerini yüz buruşturma alıyor” dedi.
“Teşhis Süreci”
Tanı sürecine ilişkin konuşan Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Bahar alerjisinin tanısı genellikle fizik muayene bulguları ve ayrıntılı öykü ile konulabilir. Ancak tanıyı doğrulamak veya ayırıcı tanı koymak için bazı laboratuvar tetkikleri gerekebilir” dedi. .
“Alerjen maddelerden korunmak önemli”
Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Tedavinin temeli sorumlu alerjen maddelerden korunmaya dayanmaktadır. Polen alerjilerinin mevsimsel olması ve tespit edilebilmesi nedeniyle kontrolü daha kolaydır. Hastaları sınırlamak kolay değil. “Polen mevsiminde pencereleri kapalı tutmak, hava filtreleri kullanmak, özellikle sabahları dışarı çıkmamak, pikniğe gitmemek, dışarıdan eve girerken kıyafet değiştirmek ve duş almak polen maruziyetini azaltmaya yardımcı olabilir.” polen.”
“İlaç tercih edilebilir”
Alerjik hastalıkların klinik olarak başladıktan sonra öncelikle ilaçla kontrol altına alındığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Dirican, şöyle konuştu: “İlaç tedavisi belirtileri kontrol altına almakta yetersiz kalıyorsa veya istenmeyen yan etkiler mevcutsa, alerji testi sonuçları uyumlu ve hasta uyum sağlıyorsa aşı tedavisi olarak da bilinen immünoterapiden yararlanılabilir. İmmünoterapiyi, immünoterapiden ayıran özellikler nelerdir? Diğer tedavi yöntemlerinin ise alerjik hastalığın doğal seyrini değiştirebilecek tek tedavi seçeneği olduğu yönündeki sözlerini şöyle tamamladı: “Tıbbi tedaviye yanıt alınamayan durumlarda burun tıkanıklığını gidermek için basit cerrahi işlemler yapılabilir.”
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniğinden Dr. Öğretim Üyesi Adem Dirican
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Çevresel faktörler de epilepsiyi etkiliyor”
Çocuk Nörolojisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Hülya İnce, “Epilepsi etnik köken, cinsiyet, yaş fark etmeksizin herkesi etkileyebilir. Ancak çevresel ve genetik faktörlerin hastalık üzerinde etkili olduğu bilinmektedir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Çocuk Nörolojisi Kliniğinden Dr. Öğr. Üyesi Hülya İnce, epilepsinin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini etkilediğini ve dinleyiciler arasında “epilepsi” olarak da bilindiğini belirtti.
“Bu, tetikleyici faktörler olmadan gerçekleşir.”
Dr. Öğr. Üyesi İnce, şunları söyledi: “Epilepsi, beyindeki anormal aşırı ve/veya eş zamanlı nöronal deşarjların neden olduğu aralıklı ataklarla kendini gösterir. Küçük çocuklarda kan şekeri düşüklüğü, kafa travması, biyokimyasal bozukluklar ve yüksek ateş gibi faktörler nöbetlere yol açabilir. “Bu duruma tetiklenen nöbetler deniyor, epilepsi ise bu tetikleyiciler olmadan meydana gelen nöbetleri ifade ediyor” dedi.
“Nöbetler 24 saatten uzun sürerse dikkatli olun.”
Dr. Öğr. Üyesi Medlem İnce, epilepsinin spesifik bir epilepsi sendromu tanısı konulan durumların yanı sıra tekrarlama olasılığı yüksek nöbetleri de içerdiğini söyledi.
“Yetişkinlerde erkeklere göre daha yaygın.”
Çevresel ve genetik faktörlerin hastalığa etki ettiği bilinmesine rağmen epilepsinin herhangi bir etnik grup, cinsiyet veya yaş sınırıyla ilişkili olmadığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi İnce, “Fakat erkeklerde sosyal hayata daha fazla dahil oldukları ve travmalara daha fazla maruz kaldıkları için erişkin yaşlarda daha sık görülüyor. Epilepsinin özel bir türü olan West sendromu genel olarak yaşlılarda daha sık görülüyor” dedi. erkek çocuklarda absans epilepsisi genellikle kızlarda daha sık görülür” dedi.
“Bebeklik döneminde nöbet riski yüksektir”
Öğretim Üyesi Hülya İnce, bunun gelişen beyindeki nöron yapısı, iyon kanalları ve reseptör yapılarındaki farklılıklardan kaynaklandığını açıkladı.
“Risk altındaki bebeklerde ilk yıl çocuk nöroloğu muayenesi gereklidir.”
Bebeklerde epilepsiye bağlı etkilerin görülme sıklığının yetişkinlere göre daha düşük olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi İnce, şunları söyledi: “Bu nedenle risk altındaki bebekler (erken doğum, çoğul gebelik, yenidoğan döneminde hastaneye yatma gibi durumları olan bebekler) dönemi, beyin travması, beyin kanaması, beyin enfeksiyonu, gelişme geriliği) ilk yıl içinde çocuk nöroloğu tarafından değerlendirilerek, “Kalıcı hastalıkların önlenmesi gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Çocuk Nöroloji Kliniği
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Ramazan ayında hızlı ve çok yemek hazımsızlığa neden olabilir”
Gastroenteroloji uzmanı Ramazan ayında yemek molalarının oldukça uzun olduğunu belirtti. Ömer Faruk Yolcu, şöyle konuştu: “Bu durum mide rahatsızlığı olanlarda hastalıkları tetikliyor. İftar ve sahurda çok yemek yemek, sahurda yemek yedikten hemen sonra yatmak reflü ataklarını tetikleyebilir. Ayrıca uzun süre oruç tutmaktan sonra reflü atakları da azalır. Zamanla sindirim sistemi hareketleri bozulur. Bu nedenle iftarda hızlı ve aşırı yemek tüketmek şişkinlik ve hazımsızlığa yol açabilir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Gastroenteroloji Kliniğinden Uzman Uzman Dr. Dr. Ömer Faruk Yolcu, Ramazan ayında yaşanabilecek mide sorunları hakkında bilgi verdi.
“Gastrit ve peptik ülser hastaları dikkatli olmalı”
Oruç tutarken mide rahatsızlığı yaşama riski en fazla olan kişiler: Uzman, gastrit, mide ülseri ve reflü hastalığı olan kişilerin bulunduğunu söyledi. Dr. Yolcu, şöyle konuştu: “İftar ve sahurda fazla yemek yemek, sahurda yemek yedikten hemen sonra yatmak reflü ataklarını tetikleyebilir. Ayrıca uzun süren oruçtan sonra sindirim sisteminin hareketleri de zamanla yavaşlar. Çünkü Bu nedenle iftarda hızlı ve aşırı yemek yemek şişkinlik ve hazımsızlığa neden olabiliyor. “Gastrit veya mide ülseri sorunu yaşayanların oruca başlamadan önce tedavilerini tamamlamaları tavsiye ediliyor” dedi.
“Kronik hastalığı bulunanların oruç tutmadan önce mutlaka bir uzmana başvurması gerekiyor.”
Uzman , hafif mide rahatsızlığı olan kişilerin diyet ve ilaç tedavisi gibi önlemlerle oruç tutmasında bir sakınca olmadığını belirtti . Yolcu, şunları söyledi: “Kronik bir hastalığı olan, daha önce ülseri olan ya da mide kanaması geçirenlerin Ramazan öncesinde bir uzmana başvurarak gerekli önlemleri alması, gerekiyorsa ilaçla bu süreci desteklemesi gerekiyor. Tedavisi devam eden ülser hastaları için oruç tutmak, Yakın zamanda geçirilmiş mide kanaması, mide kanseri, şiddetli reflü hastalığı veya çeşitli mide rahatsızlıkları nedeniyle beslenme güçlüğü yaşayanlar olumsuz sağlık koşullarına neden olabiliyor” dedi.
“Uyku düzenine dikkat edin”
Uzman Dr. Yolcu, sağlıklı oruç tutmanın yolları hakkında şu bilgileri paylaştı:
“Ramazan ayında oruç tutanların yeterli su tüketmesi ve uyku düzenine dikkat etmesi gerekiyor. Ramazan ayında metabolizma yavaşladığı için kilo almak kolaylaşıyor. Bu nedenle kalorisi yüksek, ağır yiyeceklerden kaçınılmalıdır. İftar iki öğüne bölünmelidir. İftarda midenin ani zorlanması sindirim sorunlarına neden olur. “Ramazan ayında sindirim sorunları yaşamamak için ilk öğünde çorba, hurma veya incir tercih edilebilir.”
“Sahura kalkana kadar oruç tutulmamalı”
Uzman, sahura kalkmadan oruç tutmanın zararlı olduğuna dikkat çekiyor. Yolcu, şöyle konuştu: “Sahurdan kalkmadan oruç tutarsanız, oruç süresi uzadığından metabolizmanız yavaşlar ve yorgunluk, baş ağrısı oluşabilir. Hem sahurda, hem de iftarda yemeklerinizi yavaş yiyin. Yemeğinizi iyice çiğneyin ve bol bol için. Su. Mide şişkinliğini önlemek uyku kalitenizi de artıracaktır. Yağlı, sıcak ve baharatlı yiyeceklerden kaçının. “Oruç sırasında vücut çok uzun süre susuz kaldığından, bunu telafi etmek için iftar ile sahur arasında sık sık su içmek gerekiyor. Sıvı kaybı için” dedi.
“İftardan sonra 2 saat yorulmadan yürüyüş yapabilirsiniz.”
Uzmanlar oruç sırasında kan şekerinin düştüğünü söylüyor. Yolcu, şöyle konuştu: “İftarda kan şekeri hızla yükseliyor. Kişi sahura kalkmazsa kan şekerindeki düşüş günün erken saatlerinde başlar ve düşmeye devam eder. Bu nedenle az ve sık yeme ilkesi de uygulanmalıdır. İftardan sonra uygulanmalıdır. Ramazan boyunca hareketsiz kalmamaya dikkat edin. İftardan sonra 2 saat kadar kendinizi fazla yormadan yürüyüşe çıkabilirsiniz. “Ayrıca spor salonunda uzun süre yürümenin, koşmanın veya spor yapmanın zararlı olduğunu da unutmayın.” Fazla yiyeceği yakmak için tok karnına.”
“İftara çorbayla başlayın”
Uzmanlar iftarın su, çorba, salata gibi hafif yiyeceklerle başlatılmasını öneriyor. Dr. Yolcu, “İftarda aç karnına çabuk yüklenmeyin. Parçaları yavaş ve uzun süre çiğneyin. Ana yemeği iftardan birkaç saat sonra seçin. Meyve ve sebzeye ağırlık verirken yoğurt tüketmeye dikkat edin, ayran veya süt” dedi.
“Sahurda aşırı baharatlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır.”
Uzman, sahurda mideyi yoracak aşırı baharatlı, yağlı ve tuzlu yiyeceklerden uzak durulması gerektiğine dikkat çekiyor. Yolcu, “Sahurda fazla yemek yerine tam tahıl, sebze, salata gibi sindirimi uzun süren besinleri tercih edin. Ramazan ayında özellikle sahurda lifli besinler tüketin; “Bu tür ağır ve baharatlı yemeklerden uzak durun” dedi. Kızartma ve kebap olarak” dedi.
“Oruç bir zayıflama yöntemi değildir”
Uzman, orucun asla bir zayıflama yöntemi olmadığını vurguluyor. Yolcu, şöyle konuştu: “Çoğu insan ramazanda kilo vereceğini düşünme yanılgısına düşüyor. Ancak metabolizmanın azalması nedeniyle ramazanda kilo alma riski azalmak yerine artıyor. Ramazan ayında özellikle unlu mamuller, pide Ekmek ve tatlılar kalorileri yüksek olduğu için kilo alımına sahiptir.
“Çok su içmelisin”
Uzman, ramazanda kilo almayı önlemenin en önemli yolunun bol su içmek olduğunu söylüyor. Yolcu, şunları söyledi: “İftar ile sahur arasında mutlaka 2,5 litreye yakın su içmelisiniz. Ayrıca Ramazan ayında baharat tüketimine de dikkat edin. Kompostoları şeker yerine çubuk tarçın kullanarak tatlandırmayı deneyin. Kimyonu sindirime yardımcı olduğundan az miktarda kullanmaya dikkat edin. “Zerdeçal safra kesenize faydalı olacaktır” dedi.
“İftara çorbayla başlamak ağır yemek yemeyi engelleyebilir.”
Uzmanlar iftara çorbayla başlamayı öneriyor. Yolcu, şunları söyledi: “Özellikle sebzeli ve yoğurtlu çorbalar hem sindirimi kolaylaştırır hem de tokluk hissi vereceği için fazla ve ağır yemek yemenizi engeller. Doyma hissi ilk lokmadan 13 dakika sonra beyne ulaşır. Daha sonra çorbadan ana yemeğe geçmeden önce 3-4 dakika ara verin. Meyveleri kabuğuyla yiyin. Bu tokluk hissini artırır, vitamin desteği sağlar ve bağırsak çalışmasını sağlar. Son olarak iftardan 1-1,5 saat sonra 45-60 dakika hızlı yürüyün. Bu da metabolizmanın yavaşlamasını engeller. “Bu sayede hem formunuzu hem de sağlığınızı koruyacaksınız” diye tamamladı sözlerini.
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Ramazan ayında aşırı çay ve kahve tüketmek ertesi gün susuzluğa neden oluyor.”
Beslenme ve diyet uzmanı Dyt, Ramazan ayında tüketilen çay ve kahvenin su ihtiyacını karşılamadığına dikkat çekiyor. Tuğçe Yılmaz, şunları söyledi: “Ramazan ayında yeme içme süresinin kısa olması nedeniyle su tüketmek zor olduğundan çay ve kahveye genellikle daha çok önem veriliyor. Ancak çay ve kahve idrar söktürücü etkisinden dolayı suyun vücuttan atılımını hızlandırıyor. Ayrıca fazla tüketilirse ertesi gün susuzluk sorununa neden olabiliyor.Bu nedenle çay ve kahve miktarını azaltmalı ve günlük su tüketiminize dikkat etmelisiniz” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Tuğçe Yılmaz, Ramazan ayında su tüketimine ilişkin bilgiler verdi.
Günlük su tüketim miktarının kişiden kişiye değiştiğini belirten Dyt. Yılmaz, “Genellikle kilo başına yaklaşık 35 ml su içilmesi tavsiye ediliyor. Ancak Ramazan ayında yeme-içme süresinin kısa olması nedeniyle günlük su tüketimi zor olabiliyor ve çoğu zaman su miktarı göz ardı ediliyor. Bunun yerine” , çay ve kahveye daha çok önem verilmektedir. Ancak çay ve kahve idrar söktürücü etkisinden dolayı suyun vücuttan atılımını hızlandırır. Ayrıca çay ve kahve suyun yerini tutmaz ve aşırı tüketimi bir sonraki aşamada susama sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle çay ve kahve miktarını azaltmalı ve günlük su tüketiminize dikkat etmelisiniz. “Oruç tutarken baş ağrısı ve susama sorununu önlemek için günde en az 1,5 litre su tüketmeye çalışmalısınız” dedi. .
“İftar ile sahur arasında su tüketilmeli.”
Ramazan ayında su içerken dikkat edilmesi gereken durumlara değinen Dyt. Yılmaz, şöyle konuştu: “Orucunuzu açtığınızda 1 bardak su içip, kalan suyu iftar-sahur arasına yaymanız daha iyi olur. Yatmadan 1 saat önce su içmek önemlidir. Aksi takdirde gece sık kalkma ihtiyacı ortaya çıkabilir. Uyku kalitenizi düşürür ve ertesi gün kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz.” Çorba, maden suyu, çay ve kahvenin suyun yerini tutmadığını da unutmamalısınız” dedi.
“Tuzlu ve baharatlı yiyecekler dehidrasyona neden olabilir”
Su kaybını önlemek için oruç tutarken alınması gereken önlemler olduğuna değinen Dyt. Yılmaz, “İftar ve sahur yemeklerinde günlük su tüketiminizi karşılamanın yanı sıra susuzluğa neden olabilecek tuzlu ve baharatlı yiyeceklerden de uzak durmalısınız. Aralarda tüketeceğiniz suya taze limon dilimleri, taze zencefil, taze nane yaprakları veya çekilmiş tarçın ekleyin. İftar ve sahur suya farklı bir aroma verir, içimi kolaylaştırır, mideyi sakinleştirir ve tatlı yeme isteğini bastırabilir. Ayrıca su içeriği yüksek olan sebze ve meyvelerden de faydalanabilirsiniz. “Salatalık ve domates dilimleri de ekleyebilirsiniz.” Sahurda sofraya oturun, iftarda ise daha çok salata ve sebze yemeği yiyin” dedi.
“Su içmek böbrek hastalıklarına iyi geliyor”
İtmek. Yılmaz, su içmenin vücuda faydalarını şöyle sıraladı:
“Su, ağız kokusunu önler.
Sindirim problemlerinden dolayı bağırsaklarda oluşan kabızlık ve tembelliğin giderilmesine yardımcı olur.
Böbrek hastalıklarına karşı koruyucu etki gösterebilir.
Vücut ısısını dengeler.
Vücuttaki toksinleri uzaklaştırır ve cildi gençleştirir.
Kilo vermeye yardımcı olur ve yağ yakımını hızlandırır.
İç organların sağlıklı çalışmasını sağlar.
Sindirim sistemini düzenler.
“Vücuttaki ödemin atılmasına yardımcı olur.”
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Beslenme ve Diyet Kliniği
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
Ramazan’da demir eksikliğine dikkat
“Ramazan ayında demir eksikliğine dikkat edilmeli”
Dahiliye Uzmanı Uzman Dr. Harika Uğurtay,
demir eksikliği olanların Ramazan ayında kan tahlili yaptırarak önlem alması gerektiğini belirtti. Harika Uğurtay, “Oruçlulara demir takviyesi gerekiyorsa ilaçlar sahurdan en az yarım saat sonra veya iftardan 2-3 saat sonra alınmalıdır.”
VM Medical Park Samsun Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Harika Uğurtay, demir eksikliği ve oruç hakkında bilgiler verdi.
Uzmanlar anemiyi, kanın yeterli miktarda sağlıklı kırmızı kan hücresine sahip olmaması durumu olarak tanımlıyor. Uğurtay, “Bu durumun temel nedeni demir eksikliğidir. Kırmızı kan hücreleri vücut dokularına oksijen taşır” dedi.
“Belirtilere dikkat edilmeli”
Demir eksikliğinde görülen belirtileri dile getiren Uzman Dr. Uğurtay, “Yeterli demir olmadığında oksijen taşıyan bu madde olan hemoglobin de yetersiz kalıyor ve bunun sonucunda halsizlik, yorgunluk, çarpıntı, baş dönmesi, nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkabiliyor. Ayrıca, saç dökülmesi, tırnaklarda güçsüzlük ve şekil değişikliği, dil ve dudaklarda şekil bozuklukları gibi belirtiler de gözlemleniyor. ” Kişide demir eksikliği anemisi varsa , besleyici olmayan maddeleri (toprak, kömür, buz, vb.) da ortaya çıkabilir” dedi.
“Demir Eksikliği Anemisinin Nedenleri”
Uzman demir eksikliği anemisinin çeşitli nedenlerden kaynaklanabileceğini söylüyor. Harika Uğurtay, “Bunlar arasında yetersiz demir alımı (vejetaryen veya vegan beslenme, yetersiz demir içeren beslenme), artan ihtiyaç (gebelik), emilim bozuklukları (çölyak hastalığı, mide-bağırsak ameliyatları) yer alıyor. ” (ağır adet kanaması, hemoroidal kanama, kansere bağlı kan kaybı, sık kan bağışı gibi ) ve çeşitli kan bozukluklarına bağlı olarak kan tahribatına neden olabilir” dedi.
“6 ayda bir kan testi yapılmalı”
Uzman, bireyin herhangi bir şikayeti olmasa bile en az altı ayda bir kan testi yaptırmasını öneriyor. Uğurtay şöyle konuştu: “Özellikle 50 yaş sonrası erkeklerde ve menopozdaki kadınlarda demir eksikliği anemisi tespit edilirse kanser taraması yapılması önemlidir.”
“Kabızlık sorunu yaşayanlar lifli gıdalara öncelik vermeli.”
Uzman, Ramazan ayında iftar ile sahur arasındaki sıvı açığının doldurulmasına dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Uğurtay, “Dengeli beslenmeye yönelmeli, özellikle kabızlık sorunu yaşayan kişilerin lifli gıdalara öncelik vermesi gerekiyor. Demir takviyesi gerekiyorsa ilacın sahurdan en az yarım saat sonra veya iftardan 2-3 saat sonra alınması gerekiyor.” “dedi.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Dahiliye Kliniği
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Emziren anneler oruç tutmadan önce doktorlarına danışmalıdır.”
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. emziren annelerin oruç tutmasının anne sağlığı ve bebeğin beslenmesi açısından dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu belirtti. Zeynep Banu Erdoğdu, “Emzirirken oruç tutmaya, uzun süreli orucun anne sütüne etkisi, bebeğin beslenme düzeni ve annenin kendi beslenme ihtiyaçları gibi faktörler dikkate alınarak karar verilmelidir.” oruç tutmadan önce doktora başvurmak gerekir” dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu emzirme ve oruç hakkında bilgiler verdi. Op, emziren annelerin oruç tutmasının anne sağlığı ve bebeğin beslenmesi açısından dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu söyledi. Erdoğdu, şöyle konuştu: “Bu süreçte oruç tutmaya karar verirken uzun süreli orucun anne sütüne etkisi, bebeğin beslenme düzeni, annenin kendi beslenme ihtiyaçları gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Her anne ve bebeğin durum farklıysa, oruç tutmadan önce doktorunuza danışmanız önemlidir. “Doktorunuz size bireysel tavsiyelerde bulunabilir ve sağlıklı bir oruç planı oluşturmanıza yardımcı olabilir.”
“Anne sütünün kalitesi etkilenebilir”
Kadın Doğum Uzmanı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr.Zeynep Banu
Op, emzirirken oruç tutmayı düşünenlerin bebeğin beslenme rutinini de dikkate alması gerektiğini söylüyor. Erdoğdu, “Anne sütü bebeğin büyümesi ve gelişmesi için gerekli besin maddelerini sağlar. Ancak oruçluyken sıvı ve besin alımınız sınırlı olduğundan anne sütünün kalitesi ve miktarı etkilenebilir. Bu nedenle emzirmek önemlidir. bebeğin düzenli olarak sıvı almasına ve yeterli miktarda sıvı almasına dikkat ederek, “Sıvı tüketimine dikkat etmeniz hem kendi sağlığınızı korumanızı hem de bebeğinizin beslenme ihtiyacını karşılamanızı sağlar” dedi.
“Doktorunuz ek takviyeler önerebilir.”
Op , gerektiğinde ekstra besin desteği almanın bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için atılması gereken adımlardan biri olduğunu belirtti. Erdoğdu, şöyle konuştu : “Oruç tutarken yetersiz beslenme riski taşıyorsanız doktorunuz ek takviye önerebilir. Bu takviyeler bebeğinizin gelişimi için gerekli besin maddelerini sağlamak amacıyla kullanılabilir. Sağlığınızı korumak için doktorunuzun tavsiyelerine uymanız önemlidir. bebeğin sağlığı.”
“Annenin beslenme ihtiyaçları göz ardı edilmemeli”
Op, emziren annelerin oruç sürecinde dikkat etmesi gereken bir diğer önemli noktanın da kendi beslenme ihtiyaçlarını göz ardı etmemek olduğunu vurguluyor. Dr. Erdoğdu, “Oruç tutarken sağlıklı ve dengeli beslenme planına uymak önemli. İftar ve sahur öğünlerinde beslenme çeşitliliğine dikkat edilmesi, protein, lif, vitamin ve minerallerden zengin besinler tüketilmesi önemli bir adımdır” dedi. emzirme süreci boyunca kendi sağlığınızı koruyabilir ve enerji seviyenizi yüksek tutabilirsiniz” dedi.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
“Kan şekeri dengesizliği orucu riskli hale getirebilir”
” Kan şekeri dengesizliği orucu riskli hale getirebilir “
Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı Prof. diyabetin kan şekeri dengesinin bozulduğu bir hastalık olduğunu söylüyor . Mehmet Hulusi Atmaca, “Şeker hastalarında pankreastan salgılanan insülin eksikliği nedeniyle kan şekeri dengesi sağlanamıyor. Diyabet hastalarının oruç tutabilmesi hastalığın türüne, seyrine ve eşlik eden diğer hastalıklara bağlıdır.” “dedi.
VM Medical Park Samsun Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hulusi Atmaca, Ramazan ayında oruç ve şeker hastalığı hakkında bilgiler verdi .
Prof. Diyabetin genel olarak kan şekerinin çok yükselebildiği bir hastalık olarak bilinmesine rağmen gerçek hayatta kan şekerinin hayati tehlike oluşturabilecek anormal yükselmelere ve/veya anormal düşüşlere neden olabileceğini söyleyen Dr. Dr. Bu nedenle uzun süreli oruç tutmak kan şekerinin ani düşmesine neden olabilir ve bu durum yaşamı tehdit edebilir ya da aşırı ve sağlıksız beslenme kan şekeri seviyesinin yükselmesine neden olabilir . “
” Bazı şeker hastalarında oruç tutmak riskli olabilir “
Prof. Orucun, mevsime ve coğrafyaya göre değişen sürelerde, gün boyu açlık ve susuzluğun devam ettiği bir ibadet şekli olduğunu söyleyen Dr. Atmaca, ” Hangi hastanın oruç tutabileceği diyabetin türüne, seyrine ve eşlik eden diğer hastalıklara bağlıdır . Bu nedenle her diyabet hastasının bu açıdan bireysel olarak değerlendirilmesi gerekir. Bazı hastaların uzun süre güneş ışığına maruz kalması uygun değildir.” Açlık veya susuzluk, bazılarının ise uygun önlemler ve tedavide yeni düzenlemelerle oruç tutması sağlanabilir ” dedi.
“Oruç ile diyabet arasındaki ilişki 3 grupta değerlendiriliyor”
Oruç ve diyabet hastaları arasındaki ilişkinin basitçe üç grupta ele alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Atmaca bunları şöyle sıraladı :
Prof. VM Medical Park Samsun Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolik Hastalıklar Kliniğinden Dr. Dr.Mehmet Hulusi Atmaca
“ Şartsız oruç tutmaması gereken hastalar: Bunlar; Tip 1 diyabetliler , kan şekeri dengesiz ve kontrolden çıkmış tip 2 diyabetliler, kan şekerinde ani düşüşler ( hipoglisemi ) yaşayanlar , yoğun insülin tedavisi görenler ( günde 3 veya daha fazla insülin enjeksiyonu ) , hamileler diyabetli ve böbrek yetmezliği olan hastalar bunu yapan hastalardır.
Belirli önlemleri almak koşuluyla oruç tutabilen hastalar: Kan şekeri şeker hastalığı hapları veya günde bir veya iki kez insülin kullanımıyla dengelenen tip 2 diyabet hastaları . Bu gruptaki hastaların doktorlarına danışması ve oruca özel bir tedavi planı oluşturması gerekmektedir. Aksi takdirde oruç tutmamalıdır .
Oruç tutabilen hastalar: Kan şekeri sadece diyetle veya metformin ve/veya pioglitazon içeren haplarla kontrol altına alınan hastalardır . ” Bu hastalar oruç tutuyorlarsa ilaçlarında herhangi bir değişikliğe gerek yok . “
“Tatlı ve hamurlu yiyeceklerden kaçınılmalıdır.”
Prof. Oruç tutması uygun görülen hastaların yaklaşık olarak bir saat kadar süren açlık ve susuzluğa dikkat etmeleri gerektiğini vurguladı. 14 saat. Atmaca, ” Oruç sırasında kan şekerinde ani düşüşler veya 250 mg/dl’yi aşan artışlar durumunda oruç durdurulmalı ve doktora başvurulmalıdır. Hastaların sahurda uyanması, yeterli miktarda sıvı tüketmesi büyük önem taşıyor” Sıvılar, menünün içeriği ve miktarı. Tatlı ve hamur işi açısından zengin gıdalardan uzak durmak ve kaloriyi sınırlamak , özellikle kilo sorunu olan hastalarda kilo kaybına neden olabilir . Sonuç olarak nitelikli hastalar için Ramazan ayı Ramazan ayıdır. sağlık açısından fırsat ve kazanç ayına dönüştürülebilir ” dedi.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği
Not: VM Medical Park Samsun Hastanesi Haberleri tarafımıza doğrudan e-posta yoluyla bildirilmektedir. VM Medical Park Samsun Hastanesi Diğer Haberler |
14 Mart VM Medical Park Samsun’da ilaç sergisi açıldı
14 Mart Tıp Bayramı sergisi açıldı
14 Mart VM Medical Park Samsun’da ilaç sergisi açıldı
VM Medical Park Samsun Hastanesi C Blok Lobisinde düzenlenen 14 Mart Tıp Bayramı sergisinde öğrenciler yeteneklerini sergileme ve sanatın iyileştirici gücünü topluma anlatma fırsatı buldu . Samsun Eğitim Bilimleri Yüksekokulu öğrencilerinin hazırladığı serginin teması ” Sanatın İyileştirici Gücü ” olarak belirlendi .
14 Mart Tıp Bayramı’na özel olarak açılan resim sergisi, hastane personeli ve ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. VM Medical Park Samsun Hastanesi Başhekimi ve Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Şafak Aygül, Beyin ve Sinir Cerrahisi ( Beyin Cerrahisi ) Uzmanı Prof. Dr. Keramettin Aydın , Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Talha Özdemir, sergiyi ziyaret eden öğrencilerle buluştu. Öğrenciler Hekimler Günü’nü kutlamanın heyecanını yaşadılar ve tıp bölümü hakkında detaylı bilgi aldılar .
Hastane yönetimi ve doktorlar, öğrencilerin ziyaretinden duydukları memnuniyeti dile getirerek , sağlık konusunda doğru bilgiye sahip olmanın önemine vurgu yaptı . Öğrenciler, hastanede yapılan işlem ve tedavileri yakından görerek sağlık hizmetlerinin ne kadar değerli olduğunu deneyimlediler.
” Sanatın İyileştirici Gücü Anlatıldı “
Etkinlik hakkında bilgi veren VM Medical Park Samsun Hastanesi Başhekimi Dr. Şafak Aygül, şunları söyledi: “Bu sanat sergisi, sanat yoluyla kendilerini ifade etme yeteneğini gösteren öğrencilere odaklanıyor ve topluma sanatın iyileştirici gücünü anlatma fırsatı veriyor .” amacımız sağlıkta çalışmanın önemini vurgulamak ve toplumda sağlık konusunda farkındalık yaratmaktı ” dedi.
Kaynak: VM Medical Park Samsun Hastanesi
Kandilli son depremler listesi için TIKLAYIN
AFAD son depremler listesi için TIKLAYIN
DEPREM iLE iLGiLi HABERLER - TIKLA ve OKU
CANLI SKOR
“Adenoidforstørrelse kan forårsake alvorlige problemer…
"Adenoidforstørrelse kan forårsake alvorlige problemer hos barn" Øre-, nese- og…
Kasım 30, 2024Et jordskjelv på 4,8 oppstod…
Jordskjelvet med en styrke på 4,8, som inntraff ni kilometer…
Kasım 30, 2024Det er kunngjort trafikkbøter i…
Det er kunngjort trafikkbøter i 2025 Skatteprosedyrelovens generelle kommuniké utarbeidet…
Kasım 28, 2024Hva betyr “.com”-utvidelsen vi ser…
Hva betyr ".com"-utvidelsen vi ser på slutten av hvert nettsted…
Kasım 28, 2024Ancelottis reaksjon på Arda Güler:…
Stemmen hans nådde sendingen! Real Madrids unge stjerne Arda Güler…
Kasım 28, 2024Nye BMW-er og Minier forsvinner…
Nye BMW-er og Minier forsvinner autonomt fra produksjonslinjene BMW- og…
Kasım 28, 2024Leietaker- og utleierspenninger eskalerer i…
Leietaker- og utleierspenninger eskalerer i Alanya: overraskende krav I Alanya…
Kasım 10, 2024