Almanya 2025: Yeni bir “dönüm noktası” mı?
2024, işçi ve emekçiler açısından zor bir yıl oldu: TİS’ler deliniyor, reel ücretler düşüyor, günlük yaşam şartları zorlaşıyor, emeklilik maaşlarının düzeyi düşme tehdidi altında ve bireysel iflaslar rekor düzeyde. Küçük ve orta boy işletmeler arasında da iflaslar yüzde 25 arttı ve 320 bin emekçi işini kaybetti. Diğer yanda ise borsalar da spekülasyonlar artıyor, tekeller kitlesel işten atmalara hazırlanıyor. Tüm bunlar 2025 yılında sınıf mücadelesinin sertleşeceğini gösteriyor. Gidişatın işçi ve emekçiler açısından olumlu olup olmayacağı sınıfın ileri güçlerine bağlı.
SERDAR DERVENTLİ
Son haftalarına girdiğimiz 2024 yılında 12,6 milyon işçi ve emekçi için ücret toplu sözleşmeleri imzalandı. DGB’ye bağlı Ekonomik Sosyal Bilimler Enstitüsü WSI, yayınladığı “2024 Bilançosu”nda, “nominal ücretlerin yüzde 5,5, reel ücretlerin ise yüzde 3,2 arttığını” belirtirken, uzun bir aradan sonra alım gücünün tekrar güçlü bir şekilde yükseldiğini ifade etti.
WSI Toplu Pazarlık Arşivi Başkanı Prof. Dr. Thorsten Schulten, açıklamanın ilerleyen bölümünde, “Bu yılki güçlü reel ücret artışı, önceki üç yıldaki satın alma gücü kaybının yaklaşık yarısını telafi etti” diyerek asıl durumu ortaya koydu. Schulten açıklamasında, gerçekleşen reel ücret artışının, elde edilen ücret zammı nedeniyle olmadığını, bunun sadece ödenen “Enflasyon Telafi Primi”* (ETP) sayesinde gerçekleştiğini de belirtti.
“BİZ HER ŞEYİ DÜZELTEMEYİZ”
Schulten, 2025 yılında ETP’nin etkisi kalmayacağı ve bunun da alım gücüne olumsuz yansıyacağını söylüyor. Schulten açıktan, “Reel ücretler düşecek” demese de olacağı bu. WSI’nin hesaplarına göre reel ücretler 2018’in düzeyinde seyrediyor veya bir başka deyişle 6 yıl geriye düşülmüş.
WSI’nin veya diğer kurumları yaptıkları hesapların en zayıf yanı, sonuçlara “genel ortalama” üzerinden varmaları. “Genel ortalamada” reel ücretlerin ETP sayesinde geçici de olsa yükselmesi, asgari ücretle çalışan veya ETP’den yararlanmayan 26 milyon emekçi için bir şey ifade etmiyor. Aynı şekilde enflasyon oranının “artık” yüzde 2,2 düzeyinde seyretmesi de kendi başına bir şey ifade etmiyor. Nitekim enflasyonun son aylarda yüksek olmaması enerji ve gıda fiyatlarında bir düşüş anlamına gelmiyor. 2020 yılına kıyasla bugün enerji fiyatları yüzde 43,3, gıda fiyatları yüzde 34,5 daha yüksek. Aynı dönemde kiralar yüzde 7,3, kira yan giderleri ise yüzde 10,6 yükselmiş.
Sendika toplantı ve konferanslarında bu duruma dikkat çekilip, “elde edilen ücret artışının iyi bir yaşam için yeterli olmadığı” söylendiğinde ise sendika bürokrasisi, “Bir TİS döneminde her şeyi düzeltemeyiz” deyip işin içinden çıkmaya çalışıyor. Oysa kimse onlardan “bir TİS döneminde her şeyi” düzeltmelerini beklemiyor. Sadece reel ücretlerin REEL yükselmesi için mücadeleye önayak olmalarını bekliyor, bu kadar!
İşçi ve emekçiler arasında yoksullaşma ve aşırı borçlanma da giderek artıyor. 2024 yılı içinde bireysel iflaslar yüzde 8,5 artarak 72 bine çıktı.
BEKLENTİLER Mİ YÜKSEK?
Bir TİS döneminde her şeyin düzeltilmesini kimsenin beklemediği gibi sendikanın “her şeyi düzeltebileceğini” de kimse söylemiyor. Ancak milyonlarca sendika üyesinin, sendikalarından TİS dönemi dışında da beklenti içine girmeleri yanlış mı, işçilerin beklentileri genel olarak çok mu yüksek?
Ücret TİS döneminde, geçmiş yılların reel ücret kaybının telafi edilmesini ve alım gücünün yükseltilmesini beklemek, büyük bir beklenti değil. Alınan ücretle insanca yaşama, sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılama, yaşlılık döneminde yeterli bir emeklilik maaşı beklentisi gayet normal. Olması gereken de bu!
Ayrıca milyonlarca sendika üyesinin, sendikalarından TİS dönemi dışında da kendilerini ilgilendiren konulara eğilmelerini, hükümetin çalışma, sosyal ve eğitim politikalarını takip edip çalışma yasalarının, emeklilik, sağlık ve bakım sigortalarının işçilerin lehine düzenlenmesi, ana okulundan üniversiteye kadar eğitim politikalarının işçi çocuklarını gözeten bir yönde (parasız ve bilimsel eğitim) uygulanması için harekete geçmelerini beklemeleri çok mu tuhaf?
Tuhaf olan IG Metall ve IG BCE yönetimlerinin, TİS dönemlerinde sermayenin asgari kâr marjını gözeten sözleşmeler imzalamalarıdır. Bu kâr marjlarına ulaşılmadığında bir dizi ücret ödemesi ertelenebiliyor veya tamamen iptal ediliyor.
Tuhaf olan milyonlarca emekçi yüksek enerji fiyatları karşısında ne yapacaklarını kara kara düşünürlerken sendika yönetimlerinin tekeller için sanayi elektrik fiyatının kilovat başına 5 cent ile sınırlanmasını talep etmeleridir. Tuhaf olan sosyal alanlara ayrılan bütçeler kesilirken, hastaneler kapatılırken, yetersiz sayıdaki kadın sığınma evlerinin bütçeleri de yetersizken, çocukların kreş hakkı “kasalar boş” gerekçesiyle uygulanmazken sendika yönetimlerinin 600 milyar euroluk yatırım paketi talep etmeleridir!
Tuhaf olan Almanya çapında kullanılan toplu taşıma biletinin (“Deutschland-Ticket”) fiyatının yükseltilmesine karşı gelmek yerine devlet kasalarından “elektrikli araçlara sübvansiyon ve daha fazla şarj istasyonu” talep etmeleridir!
Tuhaf olan milyonlarca genç için zorunlu askerliğin yeniden gündeme alınmasına sessiz kalınıp Almanya’daki silah şirketlerine daha fazla sipariş verilmesini talep etmektir. İşçi ve emekçiler, Ukrayna’daki savaşın bütün Avrupa’ya yayılmasına yönelik korkularını dile getirirken sendika yönetimlerinin silah ve mühimmat üretiminin artırılması için devlet güvencesi talep etmeleri ve bunun için sendika bültenlerinde propaganda yapmaları tuhaftır!
AŞIRI ÜRETİM VE SPEKÜLASYON
Dünyanın en büyük dört ekonomisinin** borsalarında 2024 yılında büyük bir coşku hakimdi. Almanya’daki “DAX 40” borsası yılın başından bu yana yüzde 25 yükseldi ve yeni rekor seviyeye doğru tırmanıyor. ABD’deki “S&P500” 2024 başından beri yüzde 27 yükseldi, Japonya’daki “Nikkei” yüzde 14 yükseldi ve Çin’deki “FTSE 50” yüzde 30 yükseldi.
Sadece bu değil. Piyasadaki bütün “Kripto Para” birimleri (dijital para birimleri) büyük bir hızla yükseliyor. 17 Aralık 2023’te 1 Bitcoin 37 bin 962 euro iken bir yıl sonra yüzde 168,5 yükselerek 102 bin euroya çıktı! Özellikle Ocak 2025’te başkanlık görevini devralacak Donald Trump, seçim döneminde dijital birimler için “elverişli ve düzenleyici ortam” yaratacağını ilan etmişti. Seçimlerin yapıldığı gün 1 Bitcoin 62 bin euro iken seçimlerden sonra yükselişe geçti. Daha sonra “ABD’nin Bitcoin üzerinden stratejik rezerv oluşturduğu” haberlerinin yaygınlaşmasıyla yükseliş hızlandı.
Borsalarda yükseliş olduğu gibi “Kripto Para” birimleri hızla “değer” kazanmaları dünya genelinde spekülasyonların arttığını gösteriyor. Yapılan spekülasyonların boyutu anlaşılması açısından şu verilere bakmak yeterli olacaktır: Dünyanın en değerli 100 şirketinin borsa değeri geçtiğimiz haziran ayında 40 trilyon dolar dolayındaydı. Aynı dönem (ilk altı ay) dünya GSH’sı 55 trilyon dolardı. Spekülasyonun küresel ekonomideki baskın rolü, spekülatif sermaye şu anda yaklaşık 1.300 trilyon ABD doları tutarında -dünya GSH’sının 13 katı- olduğu gerçeğiyle açıkça görülmektedir.
Karl Marx hisselerdeki yükseliş ve sanayi üretimi arasındaki bağı 1850 yılında şöyle tanımlamıştı: “Spekülasyon, aşırı üretimin tüm hızıyla devam ettiği dönemlerde düzenli olarak ortaya çıkar. Spekülasyon, aşırı üretime anlık çıkarım kanalları sağlarken aynı zamanda krizin başlangıcını hızlandırır ve şiddetini arttırır. Kriz önce spekülasyon alanında patlak verir ve daha sonra üretimi etkisi altına alır. Bu nedenle, yüzeysel bir bakışla, krizin nedeni olarak aşırı üretim değil, aşırı üretimin bir belirtisi olan aşırı spekülasyon görülür. Üretimin daha sonra kesintiye uğraması, kendi önceki taşkınlığının zorunlu bir sonucu olarak değil, çöken spekülasyonun sadece bir geri tepmesi olarak görünmektedir.” (MEW, Cilt 7, Sayfa 421)
Bugün gündemde olan “kâr oranlarındaki düşme eğilimi” kapitalistleri bir yanda işçi ücretlerini düşürmeye, planlanan yatırımlarını ertelemeye veya iptal etmeye, başka ülkelerde kaydırmaya yönlendirdiği gibi spekülasyona da yönlendiriyor. Borsalardaki tırmanış ve “Kripto Para” birimlerinin tavan yapışı spekülasyon balonunun giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Her ne kadar Federal Hükümet son birkaç yıldır, Çin’e yapılan yatırımların azaltılması için kamuoyunda girişimlerde bulunsa da Almanya’dan Çin’e yapılan yatırımlar rekor seviyelerde seyrediyor. 2024’ün ilk yarısında Çin’e 7,3 milyar euro ile bir önceki yılın ilk yarısından daha fazla yatırım yapıldı. Bunun aslan payı otomotiv ve kimya şirketlerinden geliyor.
Alman otomobil tekellerinin ülke içi aşırı üretim kapasitelerinin iki milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. 2024 yılının ortasında 100 bin civarında elektro otomobilin üretildiği fakat satılamadığı için özel otoparklarda bekletildiği ortaya çıkmıştı.
İFLASLAR…
Avrupa genelinde 4 bin 500 işçisini çıkarma kararı alan Ford, araçların üretiminin yüzde 85’ini tedarik firmalar üzerinden gerçekleştiriyor. Bu oran üç fabrikasında çalışan 30 bin civarında işçini fazla olduğunu ileri süren VW’de (elektrikli araçlarda) yüzde 60 dolayında. BMW ve Mercedes’te durum benzer bir oranda. Dolayısıyla aşırı üretimin asıl yükü de tedarikçi firmaların üzerinde yoğunlaşıyor.
Bu nedenle Dünya devleri arasında bulunan Bosch, Continental, ZF, Schaeffler, Mahle gibi otomobil yan sanayisinden şirketler on binlerce işçi çıkaracaklarını ilan ettiler. Federal Çalışma Bakanı kısa çalışma parası uygulamasını yeniden 24 aya çıkarmasına karşın tekellerin ve şirketlerin çok küçük bir bölümü kısa çalışma parası uygulamasından faydalanıyor. İş piyasası uzmanları bunu, “sanayicilerin bir bölümü kendi şirketlerin bünyesinde işlerin yeniden düzelmeyeceğini düşünüyorlar. Dolayısıyla kısa çalışma uygulamasıyla zaman kaybetmek istemiyorlar. Diğer bölümü de bu fırsatı değerlendirip otomasyona ve robotlara yatırım yapıyor” diye yorumluyor. Federal Çalışma Ajansı BA’ya bağlı İstihdam ve Meslek Enstitüsü (IAB) tarafından hazırlanan bir raporda, 2024 yılı içinde her ay 10 bin sanayi iş sahasının kalıcı olarak yok olduğu belirtiliyor.
Diğer yanda ise yukarıda sözü edilen bu dev tedarikçilerin de tedarikçileri var. Bunların bir bölümü tek bir tekele veya dev şirkete bağlı çalıştıkları için iflasın eşiğindeler veya iflas ediyorlar. “Creditreform” isimli kuruluşun verdiği bilgiye göre Almanya genelinde küçük ve orta ölçekli firmalar arasındaki iflaslar yüzde 25 artarak 22 bin 400’e çıktı. Bu iflaslar nedeniyle işini kaybeden işçi sayısı ise 320 bin olarak veriliyor.
İki yılı cüzi de olsa ekonomik olarak daralma (buna durgunluk da denebilir) kapayan Almanya’nın 2025 yılında kayda değer bir büyüme gerçekleştirmesi beklenmiyor. Federal Merkez Bankası yayınladığı son raporda, 2025 yılı büyüme tahminini yüzde 1,4’ten yüzde 0,7’e çekti. İhracatın da gerileyeceği bildirilen raporda, “2025 Almanya ekonomisi için birçok belirsizlikleri içinde barından bir yıl olacak. Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, ABD Başkanı Trump’un ekonomi ve dış politikası, Çin ile ticarette ortaya çıkacak muhtemel sıkıntılar – tüm bunlar Alman sanayicileri için pozisyonlarını korumalarını zorlaştıracak etkenler” denildi.
SERMAYE, YENİ HÜKÜMETTEN NE İSTİYOR?
Alman Sanayicileri Birliği (BDI), 100 binden fazla şirketin üye olduğu 39 branş birliğinin çatı kuruluşu olarak Almanya’daki siyasi ve ekonomik tartışmalarda tekelci sermayenin en önemli temsilcisi konumunda. BDI’nin görevini, sermayenin farklı grupları arasında uzlaşma sağlama ve bunu hükümete dayatma olarak özetleyebiliriz.
BDI, Almanya’nın rekabet gücü uluslararası karşılaştırmalarda gerilediğini belirtirken, konumu güçlendirmek için “vergi indirimleri”, “araştırmaya yatırım” ve “dijitalleşme” gibi önlemler alınması çağrısında bulunuyor. Birçok şirketin “belirsiz siyasi ve ekonomik koşullar” nedeniyle yurtdışında yatırım yapmayı tercih ettiğini bildiren BDI, Alman politikacılarının, “sanayicilerin güvenini yeniden kazanmak için daha fazla gayret içine girmelerini istiyor. BDI, yeni kurulacak hükümetten, “Daha fazla hammadde bağımsızlığı – daha dayanıklı bir hammadde tedariki” için “yerli kaynaklardan yararlanan ve stratejik ortaklıkları güçlendiren daha aktif bir hammadde stratejisi” bekliyor.
Kısacası, Almanya 23 Şubat 2025’te erken seçime doğru giderken, BDI daha fazla devlet yatırımı, daha az düzenleme, vergi indirimleri, yabancı kaynakların değerlendirilmesinde serbestlik ve Alman hükümetinin ABD, Çin ve AB arasında dengeleyici bir rol oynamasını talep ediyor. BDI, bütün bunların rahatça olması için “bütün toplumsal güçlerin aynı masada çözüm arayışı içinde” olmaları gerektiği belirtiyor. Sendikalar da masaya çağrılıyor.
Sendika yönetimleri, BDI’nin talep ettiğinin çok daha ilerisindeler! “Çözüm önerilerini” aylardır her fırsatta ortaya koyuyorlar. IG Metall, 15 Mart 2025’te Almanya’nın beş kentinde bu çözüm önerilerini yeni hükümete sunacak – tabi o güne kadar hükümet kurulabilirse; son genel seçimlerde hükümetin kurulması iki aydan fazla sürmüştü.
SINIFA SALDIRILAR ARTACAK
Tekelci sermaye içte ve dışta daha saldırgan, devletin bütün kaynaklarını sermayenin emrine sunan bir hükümet istiyor. Dolayısıyla yeni hükümet hangi partilerden oluşursa oluşsun, bunun bir saldırı hükümeti olacağı çok açık. Sermaye aynı zamanda yeni hükümetin kurulmasını beklemeden harekete geçti; kitlesel işten atmalar ve ücret gasplarını gündeme getirdi.
2025 yılında gidişatın işçi ve emekçiler açısından nasıl olacağı sınıfın ileri güçlerinin tutumuna bağlı. Henüz bu güçlerin dağınık ve örgütsüz olduğu ortada. İleri güçlerin birleşmesi ve örgütlü hareket etmesi için saldırıların gündeme geldiği her yerde harekete geçmeli, mücadeleyi örgütleyecek birlikler kurmaya çalışmalı. Aksi takdirde 2025 yılı, sermaye açısından bir yeni bir “dönüm noktası” olacak.
* “Enflasyon Telafi Primi” (ETP), değişik branşlarda 200 ila 3000 euro arası bir düzeyde ödendi. Federal Hükümetin bir açıklamasına göre ETP yaklaşık 20 milyon kişiye ödendi. 46 milyon kişinin istihdam edildiği göz önüne alındığında işçi ve emekçilerin yüzde 57’sine “enflasyon telafisi” adına tek cent dahi alamadı.
** Kriz belirtilerinin gündemde olduğu dönemlerde bu dört ülkedeki borsalara bakmak en doğrusu. Kriz arifesinde dünya genelinde en büyük spekülasyonlar bu borsalarda yapılmaktadır.
Kaynak: Yenihayat.deRead More